İNATLA AĞIT
geyikler ve balıklar arasında bu anlattığım. boynunda bir oltayla ormandan çıkarılıyorsun. uçurtmalar ile gece arasında bu, geceyle benim aramda nü. görmüyorsun ama elindeki histen hala uçtuğunu biliyorsun. onun nereye gidebildiği. bu sorun değil. birbirimizden diyorum, gittikçe yakınlaşıyoruz. tehlikeli diyorum. yıkım. çok tahliyeli bir enkaz. uçurumlarla dipler arasında bu. atlamıyorsun ama öldüğüne eminsin.
EMANET GELİN 2
Bir oda düşünün… Odanın ortasında yuvarlak bir masa. Karşı karşıya oturan üç farklı kadın, üç farklı adam… Kesişen bakışların çoğunda sevgi, Kesişen bakışların çoğunda nefret, Kesişen bakışların çoğunda ise hasret vardı. ** Berçem, Barzan Hezeroğlu’nun gözlerine baktığında vaat ettiğim hiçbir ümidi boşa çıkarmadım anlamını severek okuyor. “Benim senden başka kadına ne kalbim ne huzurum var.” ** Helin, Miran Kara’nın gözlerine baktığında kalbini hunharca ezerek beynini işgal eden sözlerini tekrar tekrar duyuyor: “Yok ulan, sana karşı hiçbir şeyim yok. Sana karşı zerre sevgim, saygım, dokunmaya tahammülüm yok!” ** Alaz, Afran Sözeri’nin gözlerine baktığında evine gelip konuşmak isteyen adamın gözü karalığını sorguluyor. “İstediğim senin rızan. Eğer hayır dersen kendimi geri çekerim. Barzan’ın izin vermemesi için her şeyi yaparım.” ** Bu masada kaybetmek yok. Kazanmak için elim bir mücadele var. Kimi acısına, kimi mutluluğuna, kimi sonuna…
KEHF - ASİ ÇAKILTAŞI SERİSİ I
Dışarıda devam eden bir hayat, içimde kalbi duran ufak bir kız çocuğu vardı. Göğsümde bir labirent kurmuş, çıkışa varan tüm yolların sonunu onun mağarasının girişine yerleştirmiştim. Islanmaya başlamış bir kelebeğin kanadını nefesinle kurutamazsın, parçalarsın. Ona bunu anlatamadım. Bana bunu anlatamadı. Üstüme yağmaya, beni ıslatıp nefesiyle parçalamaya yemin etmişti. Üstüme yağmasına, beni ıslatıp nefesiyle parçalamasına izin vermiştim. Sanki bir mezarım vardı, yerini ondan başka kimse bilmiyordu. Bir adam dizlerimin önüne oturdu, yara izlerimi öptü. Bana tıpkı bir mağarayı anımsatan siyah gözlerle baktı. Biliyordum. Kehf benim kanatlarımı ıslatan yağmurdu. Kanatlarımdan ruhuma akıyordu. “Küçücüğüm.”
İKİDEN AZ BİRDEN FAZLA
Ben kendimi biliyorum. Hayır, öyle değilsin, demeyin boşuna.
Ben, herkesin söylemek istediği ama içine attığı sözlerim.
Ben, hilekârım, yalancıyım, düzenbazım.
Ben kimsenin duymak istemediği ama gece olunca kendilerine itiraf ettiği sözlerim.
Ben, hepinizin boşa harcadığı zamanım. Boşa geçen zamana dönüp baktığınızda, genç olmak istediğiniz o pişmanlık dolu anım.
Ben, sizlerin gizlediğiniz, sakladığınız, üstüne duvar örüp arkanızda bıraktığınızım.
Ben, bir tartışmada aklınıza gelmeyen sözleri, gece kendinize söylediğiniz zekânızım.
Ben, yarın size ne olacağını gösteren gelecek zamanım.
Ben, sizin yapmak istediğiniz ama yapamadıklarınızım.
Ben, sizin aynadaki aksinizim.
İçiniz kan ağlarken, dudaklarınızdaki sahte gülüşüm.
Ben, sizin yalanınızım.
Ben, içinizde kanayan yarayım.
Ben, sevişirken, bir başkasını hayal eden tarafınızım.
Ben, ilgilenmiyor gibi yaptığınız ama kıskandığınızım.
Kıskançlıkla, acımasızca başkasına attığınız çamurum ben.
Ben, geleceğiniz için, bugününüzü sattığınız her şeyim.
Ben sizin her şeyinizim,
Ben sizin hiçbir şeyinizim…
ZATEN KIRILMIŞ BİR KIZSIN
Gör istedim. Güzel bir manzara, yanımda sen varken anlam kazansın istedim. Duy istedim. Güzel bir nota, yanımda sen varken mana kazansın istedim. Yaşa istedim. Güzel bir an, yanımda sen varken an değil, anı olarak kalsın istedim. Gel istedim. Güzel bir yaz sabahı, yanımda sırf sen varsın diye güneş doğsun istedim. Gitme istedim. Beraber bir yastığa baş koymaktan ziyade, bir hayata beraber sırt dayayalım istedim. Üzül istedim. Beni mahveden şeylerin, senin gözünde bir damla yaş olmasını istedim. Kahrol istedim. Gittiğine, bittiğine, yaşadıklarına, bir daha yaşanmayacak olmasına sen de benim gibi kahrol istedim. Dağıl istedim. Beraber bir bütünken, yanında ben yokken bende bir parçanı ara, bulamayınca benim gibi dağıl istedim. Gitme demeni bekledim. Gidersen, geri dönersin diye bekledim. Bitmesin istedim. Beklentiler üzmüştü, avuç içlerinden tutup seni öpmek istedim…
YÜZÜN GÖKYÜZÜM
Canımı yok saydım seni severken, canımdan can verdim sana. Yaralarını sarayım derken yaralar açtın, umursamadım. Her bir yaranı sarmama karşılık teşekkürün bir yara açmakla oldu bana. Öyle yaralar açtın ki bedenimde, dikiş tutmayan türden yaralardı bunlar. Sürekli kanayan ve kabuk bağlamayan türden. Bu ne anlama gelirdi, biliyor musun? Kan kaybından öleceğim anlamına gelirdi ama mutluydum, sen yaşayacaktın ve ben bunu göremeyecektim. Her zamanki gibi rüyalarda buluşacaktık elbet. Bu rüya hiç bitmeyecekti, ebedi sürecekti, sadece sen ve ben… Bazı insanlar gitmeleriyle ünlüdür. Ne kadar güzel giderler, değil mi? Ahım şahım, böyle şaşalı, göstere göstere, marifetmiş gibi sanki! Alışkındırlar tabii bu duruma. Onlara hava hoştur, düşünmezler, kafalarına bile takmazlar. Onlar için normal birisin, diğerlerinden farkın yoktur senin. Peki ya sen? Kafayı yersin hatam neydi, ne yaptım da gitti diye. Yiyip durursun kendini. Sabah akşam kaç mendil paketi biter ellerinde, sayabilir misin? Anıların gelir aklına, duraksayıp kalırsın, dalıp gidersin bir köşeye. Kapı tıklar, o an kendine gelirsin. İyi misin, diye bir soru! Cevap bellidir; iyiyim ama durum öyle değildir işte. Kırığım, döküğüm, paramparçayım. Gözlerinden akan yaşların hesabı yoktur. Silmekten kızaran o burun, hıçkırıklara boğulan bir adet sen. Onca insan yıkamazken, onun gidişi nasıl da yerle bir eder, iyi bilirim.
YALNIZ İNSANLAR SOKAĞI
Erkekler birçok kez gider. Kadınlar bir kez...
Sözler erkeklerin ağzından çabucak çıkar, beklemeden.
Kadınlar bekleyip, içlerini ezip ezip bir tek kez söyler: "Bitti! "
Bir kadın bir adamı gerçekten bittiğinde terk eder.
Sonra ne söylesen nehir akmaz geri doğru.
Nehirler geri akıtılıyorsa... Hiç gerçekten konuşulmaz artık.
Hiç gerçekten gülünmez.
Hayat, yaşamanın bir kötü taklidi gibi gelir geçer; değmeden, deşmeden.
"Böyleymiş demek," dersin, "hayat böyle bir yermiş demek ki." Kendi kendini ikna edersin:
"Böyle de yaşanıyor işte."
Bir gün ne tükeniyor, kimse bilemez. Kadınlarda hikâyeler,bazen hiç kavgasız, gürültüsüz bitiverir. O zaman işte, ölümlü olduğunu hatırlarsan eğer, gitmen gerekir.
Ece TEMELKURAN
GELMEYENİ BEKLEMEK
Yalnızlığı o kadar çok sevmişiz ki sevilmeyi beklerken sürekli kaybetmişiz. Sahi beklediğimiz, umut ettiğimiz şeyler bir gün gerçekleşecek mi? Gerçekleşmeyecekse bile bu çektiğimiz sıkıntılar, dertler boşuna mı? Ne olacak bu içimizdeki yarım kalmışlıklar? Mutluluk bize uğramıyor, mutsuzluğa nedense yemin etmiş gibiyiz. Olmaması sorun değil. Olacakmış gibi olup olmuyor ya, o kötü işte. Ne eskisi gibi olabiliyoruz ne de başladığımız yere dönebiliyoruz. Nasıl yapalım?
Ben büyüyemedim, aslında büyümek istemedim. Bu aralar ne istediysem olmuyor zaten. Neyse. Sevmek insanı olgunlaştırıyor; olgunlaştıkça yalnızlaşıyorsun, eksiliyorsun, yarım kalıyorsun. Olmadı. Ben yapamadım, diğer insanlar gibi olmadım, diğerleri gibi mutlu olmadım. Bu yüzden galiba eksildim. Fakat mutlu olmak için sıradanlaşmak mı gerekiyor? Diğer insanlar gibi olmak mı gerekiyor?
Ben büyümek istemiyorum. Diğerleri gibi olmak istemiyorum. Mutsuz olmak da istemiyorum. Ben hiçbir şey istemiyorum. Hissizleştim resmen. Beni kurtarın. Beni bu benlikten kurtarın. Gülmeyi unuttum, insanlara gülmeyi, tebessüm etmeyi. Neden böyle oluyor? Soruyorum, neden böyle oluyor? Bir şey yapmak lazım ama ben ne yapabilirim ki? Buraya yazdıklarımı neyin var diye sormadan anlarlar mı acaba? Bırakın, anlamasınlar. Zaten kim anladı ki bizi, kim elimizden tuttu ki, kim seninle mutsuzluğa da varım dedi ki? Gelmedikleri için bırakın gitsinler.
Yürüsün gitsinler…
Geldikleri zaman olmuyor, gittikleri zaman da olmuyor. Gelecek şeylerden ümidimiz yok ama o gemi bir gün gelecek…
PAPATYA VE SİGARA
Unutmadım.
Onun elini nasıl tuttuğunu,
Benim kalbimi nasıl kırdığını unutmadım sevgilim.
Herkese tebessüm ederken
Bana nasıl nefretle baktığını,
Herkese kol kanat gererken
Beni nasıl yalnız bıraktığını,
Onlar ağlarken ağladığını,
Ben gülerken bile yanımda olmayışını
Unutmadım.
Bir seni dilediğimi,
Ama bir beni istemediğini,
Bir tek benim için içmediğini,
Canım yandığında bir sigara yakmadığını,
Beni mutlu olduğun yerlerde mahvettiğini
Unutmadım.
Sen de unutma.
Keşke öldürseydin de
Bir başkasını sevmeseydin.
Keşke ölseydim de
Bir başkasını sevdiğini görmeseydim.
GÖKYÜZÜM MAVİ
Gökyüzünün en ücra köşesindeyim.
Gözlerimde özlenilmişlikler, yalvarışlar, yakarışlar...
Gözlerimde olmayışının kaçıncı haftası, yokluğunun
omuzlarımda yaptığı ağırlık...
Gözlerimde yaşlar...
İnsanlar, yağmur sanır ama benim gözlerim hep sana ağlar.
Sevdamın kanadı kırık, içimde düşme korkusu var.
Bir uçurumun ucundayım, sona geldim sanmışken, sana geldim...
İçimde düşme korkusu var.
Bulutlara yansıyan güneşin kızıllığı gözümü alıyor.
Yüreğin karanlıklar arasına gizleniyor ama gökyüzü hâlâ aydınlık kalıyor.
Göğün kokusu yüzümü okşarken, bir kanadım daha kırılıyor, içimde düşme korkusu var.
Varsın, bilmesin onlar.
Biz el ele yürüdük.
Bunu sokak gördü.
Deniz gördü.
Gökyüzü gördü.
Ay gördü.
En güzeli de;
Allah gördü.
İTİRAF
ARKA KAPAKTAN…
"Bir kitap okudum, hayatım değişti," diyenlerin aksine, ben de bir hayat okudum, kitabım değişti.
Merkez Bankası'nın büyük şubesinin önündeki kaldırımda gördüm onu. Yıllar önce. On yedi yaşımda. Her şeyin karşısında olduğum o günlerde. Bacaklarının dizlerinden aşağısı yoktu. Önüne açmış olduğu mendile atılan üç-beş bozukluğa dahi bakmıyordu . Gözlerdeydi gözleri. Göz seviyesinden geçen çocuklara gülücük göndermekti en büyük keyfi. Karşı kaldırımdaki telefon kulübesine sırtımı yaslayıp bir sigara yaktım. Ve izledim. Ne kadar değişken ve akışkan olabileceğini düşündüm zamanın.
Hiçbir zaman para vermedim kendisine. Üç-beş sohbet etmişliğimiz oldu. Ben sarhoş dönerken yaşlı annemin yanına, sürünürken görmüştüm kendisini yollarda. Kornalara aldırmadan, farlara aldırmadan sürünürken görmüştüm kendisini birkaç kez. İntihar etmenin tek meşru yolunun yaşamak olduğunu bilmekti belki de tek suçu.
Bildiği için yaşıyordu.
Bir keresinde tam ezilecekken büyük bir kamyonun altında, koltuk altlarından tutup kenara çektim. Göz göze geldik. En yakın çay ocağına gidip iki çay içtik. Benimki iki şekerliydi. Onunki tek.
İlk ve tek sorumu sordum bir saatlik sohbetimizin sonunda, ana caddede ayrılırken:
—Tanrı?
Kısa oldu cevabı:
—İçindeyiz.
O günden sonra bıraktım ciltlerce kitap okumayı. Her gün karşı kaldırıma geçip okumaya çalıştım hayatını. Ve o geceden sonra kitabım değişti. Kitaplarım...
PAPATYALAR SEN KOKUYOR
ARKA KAPAKTAN…
Merhaba papatyam,
Merhaba kalbimin “seviyor, sevmiyor’’ olma ihtimali,
Merhaba gönlümün en nadir yerlerinde açan çiçeğim.
Merhaba ilkbaharım,
Merhaba mayısım.
Merhaba baharı karşılayanım.
Merhaba güneşim,
Merhaba onlarca çiçeğin en beyazı,
En sarısı merhaba.
Umudum,
Hasretim,
Son sözüm,
Kötülükler arasında açan iyilik tohumu.
Merhaba ilk hediyem,
Merhaba narin çiçek,
Avuç içi kadar sıcak,
Parmakların gibi narin,
Merhaba güzel ülkemin beyaz örtüsü.
GEÇER SANDIM
ARKA KAPAKTAN…
Hayat çok garip! Okuyarak öğrenemediğimiz şeyleri yaşatarak öğretiyor bize. Belki de geçer sandıklarımızın geçmeyip, kalbimize paslı bir bıçak gibi saplanması bu yüzden. Unuturuz diyoruz, unutamıyoruz. Yaptığımız sadece kendimizi kandırmaya çalışmak ya da başka bir isim koyacaksak buna; kendimizi avutmak…
Ben geçer sandım, lakin doğrusunu hayat öğretti bana:
“İnsan sevdiğini hep beklermiş.
Bir gün gelecek ümidi hep dururmuş kalbinin bir köşesinde.”
Siz de unutmaya çalışmayın, anılarınızla yaşamayı öğrenin. Belki bir gün, döne dolana size gelecektir, geçmiş güzel günleriniz…
BANA EVET DER MİSİN?
ARKA KAPAKTAN…
Ruhumda bir damla biliş var, bunun senin okyanuslarında dağılmasına izin ver.
Hz. Mevlana
Karanlığın kendisinden değil, ardındaki bilinmezlikten korkar insan. Yol olmadığı için değil, yolu bilmediği için kaybolur. Cevap olmadığı için değil, sormayı bilmediği için çözüm bulamaz. Zorlukları, mücadeleleri, ihanetleri, yalnızlıkları hayat acımasız olduğu için değil, kendisinin farkında olmadığı için yaşar.
İstediği, hayal ettiği, hak ettiği hayatı imkânsız olduğuna inanarak değil, kendi elinde olduğuna inanarak yaşar insan.
Bu kitap bilinçaltınızın karanlık dehlizlerine bir ışık yakmak, evrensel enerjilerle uyumlu yaşamak için bir yol haritası sunmak ve sorularınızın gerçek muhatabının kendiniz olduğunu size hatırlatmak için yazılmıştır.
Haftanın her gününe bir esma, doğal taşların enerjisi ve esmalara ait his yüklemeleri… Tüm bunları bilinçaltınıza yüklemeniz için yalnızca bir kelimeye ihtiyacınız var: Evet!..
Dönüşüm
“Kendimden başka hiçbir eksiğim yok,” diyerek aslında bütün hayatını özetliyordu Franz Kafka.
Yirminci yüzyıl dünya edebiyatının en önemli yazarlarından biridir. Tüm yaşamı boyunca kendini hem toplumdan, hem iş yaşamından, en önemlisi de ailesinden eksik hissetmiştir hep.
Onun eserlerini derinlemesine anlayabilmek için, kısaca hayatına göz atıp onun yaşamı hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. Bu durum onu okurken daha iyi anlamaya ve yazdıklarını iliklerinize kadar hissetmenize yardımcı olacaktır.
Dönüşüm, Franz Kafka’nın en önemli ve en çok okunan eserlerinden biridir.
Bir sabah uyandığında bir gariplik hisseder Gregor Samsa. İçini sıkan bir şeyler vardır. Yataktan kalkmak ister, başaramaz. Sağına dönmek ister, dönemez. Zira Samsa, bir böceğe dönüşmüştür! Pazarlamacı olan Gregor, babasının iflas etmesiyle ailenin bütün yükünü üzerine almıştır. Onun iyi niyeti karşısında bir sınavdır belki de yaşadıkları…
Ailesinin bu “böceğe” karşı tutumu, biraz da Kafka’nın iç dünyasında yaşadıklarının kaleme alınmış halidir bu öykü.
Dava
“Kendimden başka hiçbir eksiğim yok,” diyerek aslında bütün hayatını özetliyordu Franz Kafka.
Yirminci yüzyıl dünya edebiyatının en önemli yazarlarından biridir. Tüm yaşamı boyunca kendini hem toplumdan, hem iş yaşamından, en önemlisi de ailesinden eksik hissetmiştir hep.
Onun eserlerini derinlemesine anlayabilmek için, kısaca hayatına göz atıp onun yaşamı hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. Bu durum onu okurken daha iyi anlamaya ve yazdıklarını iliklerinize kadar hissetmenize yardımcı olacaktır.
Dava, Franz Kafka’nın en önemli ve en çok okunan eserlerinden biridir.
O günkü yargı anlayışına eleştirel bir bakış açısıyla yazılmış bu kitap, onun hayatını okuyan biri için sadece bundan ibaret değildir. Dava’nın bütün yargı görevlilerine baktığınızda, karşınızda despot babasından izler bulmanız hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.
Bu kitapta okuyacağınız öykü, suçsuz olduğunu bilen ve bu yargılamayı kendi içinde yapıp bir sonuca eriştirmeye çalışan bir insanın öyküsüdür.
Milena'ya Mektuplar
“Kendimden başka hiçbir eksiğim yok,” diyerek aslında bütün hayatını özetliyordu Franz Kafka.
Yirminci yüzyıl dünya edebiyatının en önemli yazarlarından biridir. Tüm yaşamı boyunca kendini hem toplumdan, hem iş yaşamından, en önemlisi de ailesinden eksik hissetmiştir hep.
Onun eserlerini derinlemesine anlayabilmek için, kısaca hayatına göz atıp onun yaşamı hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. Bu durum onu okurken daha iyi anlamaya ve yazdıklarını iliklerinize kadar hissetmenize yardımcı olacaktır.
Milena’ya Mektuplar, Franz Kafka’nın en önemli ve en çok okunan eserlerinden biridir. Diğer kitaplarında olduğu gibi hayatının bir yansımasıdır. Kafka, yazdığı öykülerin Çek diline çevrilmesi için arayış içindeyken, bir dost meclisinde Milena ile tanışır ve o andan sonra bütün hayatı değişir.
Romantizm denilince en başa konulması gereken bu kitap, her satırında büyük ve imkânsız bir aşkın sancılarını, yalnızlık girdabının onu “yoksunluğa” nasıl çektiğini, başka hiçbir yerde göremeyeceğiniz bir dilde anlatır. Bu eser, bütün iyi okuyucuların kütüphanesinde, başköşede yerini almalıdır.
Küfür Sokakta
“Bazen fazla hata yapıyorum, kabul. Her hatadan sonra sigaramı yakıyorum ve unuturum diye umut ediyorum. Ardından şerefine birkaç kadeh rakı kaldırıyorum ve şişenin dibini görüyorum. Unuturum diye umut edip içmeye başladığım her gece daha net hatırlıyorum her şeyi. Sanırım kendime oynadığım küçük bir oyun bu, unutmaktan ziyade daha net hatırladığım ve hatırladıkça bağımlısı olduğum bir oyun bu.”
Bu kitap, olduğu gibi görünenlere, içi dışı bir, özü sözü bir, ağzı bozuk ama kalbi temiz olanlara…
Lider
ATEŞİ KANATLAR SERİSİ II
Beni tanıyorsunuz.
Ölümden kaçan, kendi ırkı tarafından reddedilen şeytan avcısı.
On yedi yıl bir yalanı yaşamıştım.
Peşimde bir gölge gibi lanetimi taşımış,
Gittiğim her yere kaos bırakmıştım.
Ve şimdi hikâyem bitmesi gerektiği yerde yeniden başlıyor!
Artık kendimi biliyorum, bahsedilen avcıdan çok daha fazlasıyım ben.
Ben ırkımdan alınan intikam ve vaat edilen liderim.
Bir kez daha savaşmam gerekiyor. Bu kez kardeşim ve insanlık için.
Savaş her zamankinden daha yakıcı, daha hasarlı ve daha sert geliyor.
Zamanımız tükeniyor.
Kehanetlerimiz yazılırken karar vermemiz gerekiyor.
Ya bir lider olacağım ya da bir kaybeden…
&
Ruhumun olması gereken yerde koca bir karanlık var.
Ben iyi bir adam değildim ama bu kez kötü olmaktan da öteyim.
Ben intikamın beden bulmuş haliyim.
Cehennemin kor ateşiyle düşmanlarımı birer böcek gibi ezeceğim.
Ve en büyük düşmanım da kalbimi de beraberinde götüren o avcı!
Bu kez aldanmak yok!
Savaş geliyor ve bir kral ne yapıyorsa onu yapacağım.
Ölümler gölgelerinden sıyrılıp anılabilir ve zaferler uğuruna kan
Akıtılacak kadar yankılı olacak.
Artık her kaybın ardında yükselen yeni bir hükümdarlık geliyor.
Bu kez her şey farklı olacak.
Çünkü artık herkes kendi ruhu için savaşacak!..
Hilekar
ATEŞLİ KANATLAR SERİSİ I
Adım Cassie.
Ben, tıpkı ailem ve atalarım gibi bir şeytan avcısıyım.
Avcılar dengeyi korumak, güvenliği sağlamak için yaratıldılar.
Zeki, çevik, korkusuz ve acımasız olmamız gerekiyor.
Çünkü şeytanla baş edebilmenin yolu en az onun kadar güçlü olmaktan geçiyor.
Bizler cehennemde doğan, büyüyen ve zamanı geldiğinde ölen savaşçılarız.
Ve benim zamanım gelmişti.
Kendi saldırı ekibimden tarafından ihanete uğradım ve ölüme terk edildim.
Her şey sonlanmıştı ta ki ezeli düşmanım şeytanın oğlu
Aidanhell beni kurtarana dek.
Ve şimdi kaderim yeni baştan yazılıyor…
&
Ben karanlık tahtın bir sonraki varisiyim.
Zamanı geldiğinde atalarım gibi tüm şeytan hanedanlığına hükmedecektim.
Bunun için doğdum, güç ve karanlık için!
Tüm bunlar kral olan babam Lucifer’in ortadan kaybolmasından önceydi.
Şimdi on bir hanedanlığı bir araya toplamam ve tahta geçebilmem için yazılan
Kehaneti gerçekleştirmem gerekiyor.
Ben Kara Krallıkların varisi Aidanhell!
Bir kral olacak ve düşmanımın kızını kurtaracağım.
Hak ettiğim tahtı alabilmek için!..
Sen Bana Geç Kaldın
Aynı sorunları, aynı acıları yaşamış insanlarız.
Terk edilmiş, aldatılmış, kandırılmış...
Sevmiş ama sevilmemiş, seveni de biz sevmesini becerememişiz.
Kardeş dediğimizden darbe yemiş, hatta sevdiğimiz insanla el ele bile görmüşüz.
Gecelerce uykusuz kalmışız hiç değmeyecek insanlar için.
Şeref yoksunu insanlara ise kadeh tokuşturmuşuz.
Ağlamış, gözyaşı dökmüş, kendimizi harap etmişiz zerre kıymet bilmeyenlere.
Doğrusunu bildiğimiz yalanlara, sırf biraz daha yanımızda kalsınlar diye inanmışız.
Kırılmışız.
Ama yine de ses çıkarmamışız.
Sevmişiz.
Sebepsiz.
Çıkarsız.
Yalansız.
Aslında en güzel biz sevmişiz.
En çok biz.
Ne fedakârlıklar yapmışız.
Ne çok özlemişiz.
Ne hayaller kurmuşuz da derinliğinde boğulmuşuz.
Yine de arkasından kötü laf etmemişiz.
Peki, değdi mi?
Kendine Gel
Özüne dön, silkelen...
Dünyaya uzaktan bak.
Nereden geldiğini unutma.
Özellikle duyguların...
Nereye nasıl taşındığını bil ama taşıma...
Aşık ol ama aldatma.
İleriyi gör ama önyargılı olma.
Dinlemeyi bil ama duymazdan gelme.
Uyar ama ukala olma.
Bir nefesin bin asra bedeldir belki...
Kendine kız ama asla yılma.
Uzaklardan Bir Yerden
Zaman geçtikçe insan da dünyayla birlikte yaşlanıyor ve kendi kıyametine hazırlanıyordu. Kimi zaman bahar aylarını, kimi zaman da fırtınalı sonbaharları yaşıyordu. İnsanlar değişiyordu ve biz neden değiştiğini bile bilmeden onları sorguluyorduk. Bazen de ağaçların yaprakları ilkbaharda dökülüyordu. Biz gözlerimizi kapatıyorduk. Mevsimleri değiştiren cümleler vardı ve biz kurmasını bilmiyorduk.
Kuma 2
İdam sehpasında durmuş, boynuma asılı bir iple hayatı sürdürüyorum. Sağ yanıma durmuş bir kadın, sol yanıma konmuş bir başka kadın ve ortalarında kalmış bir adamım. Hangi yana dönsem çaresizlikle kuşatılıyorum. “Benden gittin, bana geri dönecek misin?” diye soruyor sağımdaki kadın. “Bana geldin, benden gitmeyeceksin değil mi?” diye soruyor solumdaki kadın. Hayatımı çepeçevre sarmış iki kadınım! Arkamda asla bırakamadığım iki karım... Ne bir adım geri ne bir adım ileri gidebiliyorum. Hiçbir yere kaçamıyorum. Yanıma tek bir kadını alıp yoluma devam edemiyorum. İki kadın hayatımda, iki kadın kalbimde. Çıkışım yok, yolum yok. Sağım solum kalabalık. Dönüşü yok, çözümü yok. Asıl sorun; sonumuz yok!
Kuma
Bir evliliği ayakta tutan yegâne güç; adamın sevdası, kadının bu sevdaya sarılışıdır. Mutluluğun formülü birbirini sevmekte saklıdır. Bu formülü bozacak günler Eroğlu Konağı’nın kapısını çaldığında içeri buyur edilir. Bebek hasretinin tutulduğu konakta KUMA rüzgârı eserken kaosa doğru sürükleyen fırtınaya iki kadın, bir adam tutulur.
Hayat ters köşeden vurarak bebeği olamayan, yıllarca bu esikliğin acısını pervasızca çeken, hastaneden hastaneye koşan, umut etmekten ve istemekten yorulmayan kadının hayatına kuma gölgesi düşürür.
Karısının bebeği olmadığı her gün, aşkı daha sağlam ayakta dururken adamın duygularını ve aklını yitirecek kâbus gerçekleşir. Kokladığı gülün üstüne bir kır çiçeği yerleşir, bu çiçek tohumunu verir ve sevdaya tutulmuş adamın kalbi ikiye bölünür!
Konağa düğünsüz derneksiz, üzerinde bir gelinlikle kapıdan içeri alınan kadını beklediğinden daha zor bir hayat, beklediğinden daha kötü bir evlilik karşılar. Zorlu sınavlara tabi tutulur, aşk ve sevgi yoksunu bir evlilikte ayakta durmaya çalışır. Kocası tarafından merhamet dilenen kadın halini alır.
Sevda bir kadında, tutku bir kadındayken aynı çatı altında zorlu yaşam sürdürülür. Araf’ta kalmış bir adamın, bu adama bağlı iki kadının yaşamı zorlu serüvenlerle akıbeti belli olmayan sona doğru gider.
Ateş düştüğü yeri yakar, KUMA gelir.
Hasreti kadın dindirir, bebek doğar. Adam ikiye bölünür.
Ve aşkı hangi kadın alacak, sorusu akılları alır.
Ben Ezo! Üzerine kuma gelmiş kadınım.
Şimdi sığındığım limanım, kocamın kalbindeki aşkım.
Ben Şerwan! Bir kadının hayatını kalbine, bir kadının hayatını omzuna alan adamım.
Ben Beritan! Kuma giden kadınım.
Benim tek dünyam, kucağıma aldığım bebeğim.
Kavgam
“Eğer Kavgam’ı ciddiye alıp okusaydık,
II. Dünya Savaşı’nın çıkmasına engel olurduk!”
Winston Churcill
İngiltere Başbakanı
Adolf Hitler, Doğu’nun sosyalizmine, Batı’nın kapitalizmine karşı kendi politik sistemi olan “Nasyonel Sosyalizm”i öne sürmüş ve kendi politik kuramlarını bu kitapta en ince ayrıntılarına kadar anlatmıştır.
Bir süre cezaevinde kalan Hitler, kendi düşüncelerini yaymanın ve etrafında kitleler toplamanın en basit yolunun bir kitap yazmakla olacağını düşünmüş ve dört buçuk yılda kitabını tamamlayarak diktatörlüğü yolunda en büyük adımını atmıştır.
Ona göre I. Dünya Savaşı’nın kaybedilmesinin en büyük nedeni propaganda eksikliği idi. “Kavgam” bu eksiklikten bahsederken aslında, Adolf Hitler’in en büyük propagandasını yapıyordu.
“Tam metin” olarak sizlere sunulmuş bu kitap; bir zamanlar milyonlarca insanın hayatına mal olan bir diktatörün doğuş hikâyesidir.
Kutudaki Son Kibrit Çöpü
Babam beni dinleseydi ve ona her şeyi anlatabilseydim, yazmazdım. Onun için hayal kırıklığıydım. Herkes için hayal kırıklığıydım.
Yalan değil, herkesin takdirini kazanmayı ve beni sevmelerini istedim. Ama hiçbir zaman beni takdir etmeleri ve sevmeleri için de bir şey yapmadım. İnsanların duymak istedikleri sözleri onlara söyleyebilecek kadar yetenekliyim ama insanlara umut verip, sonra da o umutları kıracak kadar cesur değilim. Hayat ban asla yalan söylemedi. Asıl yalanı ben, kendi kendime söyledim. Neresinden bakarsanız bakın, bu benim hayatım. Tutanın elinde kalan…
Kutudaki Son Kibrit Çöpü, ziyan olmuş çocukluğum ve gençliğim için bir ağıt… Kiminin yakmaya kıyamayıp akladığı, kiminse yakmaya değer bulmayıp görmezden geldiği. Alev alınca boş yere yanıp tükendim mi? Yoksa kendimle beraber her şeyi yakıp gül mü ettim?
Neyse, konumuz bu değil…
Hadi başlayalım…
Tüm Yollarım Sana Çıkıyor
Bir kadının, 'Hayat bu yolu yürümemi ve tercihlerimi sorgulamamı istedi. Yürüdüm, sorular sordum, düşündüm, öğrendim, büyüdüm, değiştim. Sevmenin ve sevilmenin ne olduğunu, şu hayattaki en önemli şeyin sevgi olduğunu, doğruyu kendim düşünüp sorgulayarak bulmam gerektiğini öğrendim. Ondan önce kendimi mutlu sanırdım. Bir süs havuzuna bırakılmış kuğu gibi nerede olduğumu, niye burada olduğumu sorgulamadan, öğretildiği gibi hep aynı yerde yüzer dururdum. Sebepsiz, amaçsız, şuursuz bir şekilde öğretilen hayatın tekrarında sıkışıp kalmışlığımın farkında bile değildim. Bana takılan at gözlüğümü, tatminkârlığımla sıvayıp, tozpembeye boyamıştım. Herkesin gözünü kör eden aşk benim gözümü açınca, ilk iş o gözlüğü çıkardım. Önce gözlerim kamaştı ama çabuk alıştım. Ayağıma dikenler battı elbet, yoruldum da bu yolda. Ama vazgeçmedim. Ben sevmeyi ve yaşadığım duygular için hayata teşekkür etmeyi seçtim.
Ben onunla bir hayali yaşıyorum sanmıştım.
Rüyadayım sanmıştım.
Meğer o benim uyanışımmış.
Sonradan öğrendim,' dediği, Derin ve Deniz'in anne, baba, eş, evlat, kadın, erkek, tüm sıfatlarından soyunup üzerlerine aşkı giyerek, eğri bir gemiyle çıktıkları seferin düşündüren, sorgulatan hikâyesi...
Aşkın Özgür Hali
Aşk nedir?
Cinsiyete göre değişir mi? Mesafelere yenik düşer mi? Dedikleri gibi aşk acı verir, aşkı yaşaması çılgınlık mıdır? Peki ya aşkın ölümsüz olduğu hurafe midir? Annem, ‘Âşık olursan üzülürsün,’ derdi.
Anneler her zaman haklı mıdır?
Sahi, unuttum asıl soruyu sormayı. ‘Aşk’ var mıdır?
Kimi korkar olmuş aşktan, kimi dört elle sarılmış ona. Kimi onun varlığına inanmıyorken kimi de onsuz yaşayamıyor. Bazıları kendini aşkla buluyor, bazıları da kendini aşkta kaybediyor. Ne büyük çelişki, aklım almıyor!
Ah, şu sonu gelmeyen aşk tarifleri ve soruları!
Bıraktım hepsini bir kenara çünkü anladım ki önce yaşamak lazımdı. Soruların cevabını kendim bulmalı, kendimi kendim tanımlamalıydım. Soruları tek tek cevapladım kimseye sormadan, kopya çekmeden ve hiç tereddüt etmeden. Bilmiyorum bu sınavdan geçtim mi, kaldım mı?
Ona da siz karar verin, olur mu?
Ulan
Kaybetmişlere değil de hiç kazanamamışlara, susturulmuşlara değil de konuşması için fırsat verilmemişlere. İçinde bir yerlerde yangınlar, uçurumlar, depremler, çığlar ve çığlıklar barındıranlara. Savaşın ortasında cephanesi tükenmişlere. Birilerinin görmezden geldiği şeyler için ciğerlerini çürütenlere. İhanetlerin, kavgaların, çıkarların, samimiyetsizliklerin arasından sıyrıldığı her gecenin sabahında kafasını gökyüzüne kaldırıp "YETER ULAN!" diye bağırmak isteyenler için, bağırmak isteyenler adına YETER ULAN!
Efnan
Bu kez "Nereye giderse gitsin, sonunda kendine dönüyor insan" diye çıktık yola. Hani "Bütün yollar sana çıkıyor" diyorlar ya; aslında bütün yollar kendimize çıkıyor önünde sonunda... Çünkü sığmadık, sığamadık ya da sığdırmadılar. Belki de en çok sığdırmadılar, bilmiyorum bunu.
Ömür dediğimiz ve içinde yaşadığımız çember gitgide daralıyor. Çember daraldıkça da biz telaşa kapılıyoruz. Daha ne kadar yaşayacağımız bir muallak ve yaşanacak şeylerin sırası uzarken çoğuna dokunamıyoruz bile. Bir uhde olarak kalıyor. Nasıl böyle rahat ve hiçbir şey olmamış gibi yaşadıklarını izleyip iç çekiyoruz yalnızca... Bir şeylere ya hiç başlayamamış yahut başladığımız şeyler yarıda kalmışken, başka nereye gidebilirdik kendimizin dışında? Korkmadık ama korktular. Gittik yanlarına ama gelemediler. Duramadılar bile hatta... Ama bazılarımız geçmişe takılıp kaldı çoğu zaman. Unutamadık unutulduğumuzu.
Efnan'da, geçmişini unutamayan bir adam var. Onu her şeye rağmen yaşatan ve bir bedel ödeyen... Unutamayanların, gidemeyenlerin, acele edenlerin, kırılıp da ses etmeyenlerin, her şeye rağmen yine de pişman olmayanların adına söylüyorum:
Yaşadık bitti değil; bende başlattığını, başkasında tamamladın.
Ömür Yarım
Nasılsa
Bana aşık,
Nasılsa
Beni çok seviyor diye düşünme.
Kızlar;
Sabahın köründe
Onca emekle yaptığı makyajı
Akşam olduğunda
Bir çırpıda silip atabiliyor.
Sen de kim oluyorsun ki?
Bir Gürültü Anında
Hastayım dediğinde , kıyamam, kendine dikkat olur mu, ötesine geçemeyen kısa mesaj budalaları... Artık havalar soğudu, sıkı giyin bak, diyen yapmacık ağızları, dişleriyle birlikte asıyorum tutumsuz davranışlar vestiyerine...
Gelemeyecek kadar meşgul olan sevgililerin rol icabı kısa mesajla verdikleri o unutulmaz sadakat sözleri! Defolun gidin… Sonra, hastayım, dediğinde bir kadın, aklına neyin var demekten önce regl olma ihtimalini birinci plana koyup işimiz haftaya kaldı planlarını yapan cinsellik kuklaları… Demişler ki dünya kadar malınız olacağına fındık kadar - yok, küfür yok- yüreğiniz olsun diyecektim...
Köpeğinizi gezdirir gibi elini tutup gezdirdiğiniz ve beni seviyor, ne dersem yapar dediğiniz adamlar bir haftada kıvama gelir ya da iki birayla dediğiniz kadınlar ilk günden oldukça yol kat edip samimiyetin dibine inenler ve siz, hepiniz... Aynı telefondan aynı mesajları kaç farklı numaraya gönderdiniz kim bilir, kaç kılığa girdiniz, kaç kez şekil değiştirdiniz? Boş verin, nasıl olsa kimse bilmiyor...
Sen Kırıkları
“Gidecek” insanlarla
“Gelecek”ten bahsettik.
Böyle başladı her şey.
Delirttiler bizi.
Kimi uykuya verdi kendini, kimi alkole, kimi aptallığına. Ama hep aynı acıyı dert edinmişlerdi. Hep aynı acıydı ortak noktaları. Bazen öyle birisi koyuyor ki bu noktayı, o noktadan sonra bütün cümleler tutarsızca devriliveriyor.
Ve bu cümlenin elinden tutsan, sen de devriliyorsun.
Bu yüzden hep
ortak noktalarımız
değil,
ortak virgüllerimiz
olsun istemiştim.
Bilirsin ki,
noktalar
pek meraklıdır bitirmeye…
Kadınımın Şarkısı
Oldukça gizemli ve duygularını saklayan bir kadın olan Sea’nin yolu dünyaca ünlü Rock yıldızı Robert Peters ile kesişir. Robert ondan etkilenmeye başladığını keşfettiğindeyse işler sarpa sarar. Çünkü Sea’nin uzun yıllardır süren bir ilişkisi vardır. Robert, kelimelere dökmese de ona karşı boş olmadığını gösteren kadının her günün sonunda sevgilisinin kollarına gittiğini bilerek yaşamaya çalışır.
“Neden benimlesin? Ya da soruyu yanlış soruyorum; Neden onunlasın? Ayrıl ondan ve benimle ol. Beni sevdiğini biliyorum.”
Sea onun düşündüğü gibi basit seçimler yapma lüksü olan bir kadın mıydı? Yoksa verdiği kompleks kararların ardında başka bir sebep mi vardı? Robert, onun geçmişinde yatan sırrı çözebilecek miydi? Amerika’da başlayıp, Avrupa’da devam eden hatta Türkiye’ye uzanan bir masal…
“Sizi ağlatmak için ne yaptı?” “Beni, beni sevdiğine inandırdı.”
Altı
Altı yaşında tüm hayatını alt üst edebilecek ne yaşar ki bir kız çocuğu? Tüm senaryo değişmiştir, kendine zarar verir, şehri terk eder. Asıl terk etmek istediği kendisidir oysa.
Hırslı kadınların, zorlu hikayeleri vardır. Hayattan ve erkeklerden intikam almak en zorlusudur.
Bir kadının intikamı samurayların kılıcından da keskindir...
Hiç unutmaz, acıyarak acıtır...
BULMACALARLA DİYANET YETERLİLİK SINAVINA HAZIRLIK SORU BANKASI
YURTDISINDA GÖREVLENDİRİLECEK DİN GÖREVLİLERİ SEÇİMİ SINAVI
STAJYER VAİZ SINAVI
MÜFTÜLÜK
ŞEF
UZMANLIK YÜKSELME SINAVLARI
İMAM HATİP VE MÜEZZİN KAYYIMLIK YETERLİLİK SINAVI
STAJYERKURAN KURSU ÖĞRETMENLERİ SINAVI
KURAN KURSU ÖĞRETMENLERİ UNVAN DEĞİŞİKLİĞİ SINAVI
EĞİTİM MERKEZLERİ İHTİSAS KURSU SINAVLARI
DİB VE MÜFTÜLÜKLERİN YAPTIGI MÜLAKATLAR HAC SINAVI