FUTBOL PROFESÖRÜ DEHA 1-TAKIM KAPTANI
İlk on birde kim mi var? Kaptan Deha bir, Panter Atalay iki, Akrep Cengiz üç, Takoz Zeki dört, Kumbara Doruk beş, Kemik Kubi altı, Dobi Çağlar yedi, Hügo İrfan sekiz, Fırtına Metin dokuz,
Bekçi Okay da on. Bir de Korkunç Orkunç var tabi!
Vazo Mert, Leblebi Yusuf, Piton Yiğit, Koca kafa Cansev ile kardeşi Kibar Tansev, Mario Mehmet ve Kova Ahmet’te yedekte. İlk golü atan pazı bandını kapar!
ASİ VE MAVİ
Baba... Bu sevmek mi? Sevmek buysa eğer, annemin sabrı ne büyük, nasıl dayanıyor senin yokluğuna?Baba...
Gitmek mi zor, kalmak mı? Kalan olmaktan usandım artık,
gitmekse yok işte benim kitabımda.
Baba... Bir adama âşık oluyorum galiba. Gözleri sen bakan,
elleri sen tutan bir adama. Adam diyorum,
senden sonra hayatıma giren ilk adam baba.
…
Genç yaşta hayatın en acı tecrübelerini edinen Günnur’un
hisleri ölmüştü. Yalnızca tutunduğu inancıyla yaşayıp,
Allah’a ve babasına kavuşacağı güne kadar ömrünü geçirmekti gayesi. Ta ki, çalıştığı kitapçının kapısından o adam girene kadar…
Oğuz istediği her şeyi bir tebessümüyle ele geçirebilen, çapkın, gözü kara bir delikanlıydı. Kız kardeşinin aksine inançlarıyla değil, kafasına göre yaşardı. Günnur adında, mavi gözlerinde hüzünler saklayan kitapçı kızı görene kadar da böyle yaşamaya devam etmişti. Önce kızın hayatına, sonra kalbine girmek istedi;
böylelikle onu unutabilir, eski yaşamına dönebilirdi.
Planları, geçmişin sır perdesi aralanıp genç kızın hüznünün asıl sebebi ortaya çıktığında suya düştü.
KENDİNİ BİL
Bir Fars atasözü der ki:
“O ki, bilmiyor ama biliyor bilmediğini; çocuktur, onu eğitin, yetiştirin.
O ki, bilmiyor ama bilmiyor bilmediğini; cahildir, ondan uzak durun.
O ki, biliyor ama bilmiyor bildiğini; belki uykudadır, onu uyandırın.
O ki, biliyor ama biliyor bildiğini; bilge kişidir, onu takip edin.”
Kendini Bil…
İnsanlık tarihinde birçok düşünür bu sözün üzerinde durmuş. Platon’un hocası
Sokrates söylemiş önce. Mevlânâ demiş sonra:
“Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.” Yunus Emre,
“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır,” demiş daha sonra. Ebû Saîd el-Harrâz, “Nefsinde olanı bilmeyen Rabbini nasıl bilebilir,” demiş. Bu söz tasavvufta,
“Nefsini bilen, Rabbini bilir,” olarak geçmiş. İncil’de, Luke 17:21,
“İnsanlar da ‘işte burada’ ya da ‘işte şurada’ demeyecekler.
Çünkü Tanrı’nın egemenliği içinizdedir,” şeklinde çevrilir. Bütün bilgeler, kadim dinler hep aynı şeye işaret eder: İçine bak! Zira kendini bilmek, kendini tanımak öylece boş bir eylem değildir. Bir tekniktir.
Üzerinde ustaca çalışılması gereken bir tekniktir. Hayat boyu sürecek
bir öğrenimdir. Bir anlık kendini gözlemleme, hayat amacını anlama ve ilerleme durumu değildir. Bu bir zanaattır.
Bu kitap seni buna davet ediyor işte. Bu arayışa.
Kendini kendine yaklaştırmaya.
Uzaklara bakarken, gözünün önünden geçip giden şeylerdedir
belki de en önemli yanıtlar. Bakmaya tenezzül etmediğin yerde, hayatının cevapları gizlidir belki de.
Hiç bakmadığın yöne bakmaya, hiç dinlemediğin sesleri dinlemeye, hiç düşünmediğin yerlere doğru yolculuk etmeye hazır mısın?
STEFAN ZWEIG 7 KİTAP SET
Dünyaca ünlü yazar Stefan Zweig’in en sevilen klasik romanlarından Ay Işığı Sokağı, Bir Kadının Yaşamından 24 Saat, Satranç, Korku, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Amok Koşucusu, ve Olağanüstü Bir Gece’yi sizler için bir araya getirdik.
Amok Koşucusu
Amok, bir delilik halidir. Eline hançerini alıp sokaklarda koşmak, önüne gelen her şeyi yok etme arzusunu taşımaktır. Ve amok, Hint Adaları’nda doktorluk yapan bir adamın geldiği son noktadır. Ruhsuz, ilgisiz, donuk bir adam bile olsa doktorluk onun için hep bir kırılma noktasıdır ancak bu zengin kadının yardım talebini kabul etmeye yetmez doktorluk etiği. Kadının tavrı önce gururuna dokunmuş, ardından da verdiği karar vicdanına sığmamıştır. Pişman olmak yeterli gelmemiş, bu yaptığını telafi etmeyi denemiş ancak başaramamıştır. Koşmuş, uzaklaşmayı denemiş ama kendinden kaçmayı başaramamıştır.
Ve sonu, elinde bir hançerle koşarken gelmiştir. Gururu ve vicdanı arasında sıkışıp kalmış bir adamın, verdiği karardan pişmanlığı, bunu telafi etme çabası sırasında takıntı haline getirdiği yardım etme isteğiyle nasıl bir buhranın içine düştüğüne tanık olmaya hazır mısınız?
Satranç
Şah, mat, fil, vezir ve diğerleri… İşte Mirko Czentovic’in hayatı tamamen bundan ibaretti. Küçük yaşta anne ve babasını kaybetmiş, iyi yürekli bir rahip tarafından koruma altına alınmıştı. Mirko, yaşıtlarının aksine oldukça içine kapanık ve sakin bir çocuktu. İnsanların onun zekâsından şüphe etmesine sebep olacak kadar tepkisizdi. Satranç taşlarıyla tanıştıktan sonra da bu sessiz çocuktan bir dünya şampiyonu çıktı ortaya.
New York’tan Buenos Aires’e gitmek üzere olan bir yolcu gemisinin güvertesindeki bir grup satranç oyuncusuyla başlar öykü.
Milyoner bir adam, gemide bir satranç dünya şampiyonu olduğunu duyar ve ona tek bir el oyun oynamayı teklif eder. Mirko teklifi kabul eder ancak beklenmeyen bir şey gerçekleşir. Davetsiz bir misafir oyuna müdahale eder ve oyunun seyri değişir.
Bu yabancının hapsedildiği hiçlik, bir anda imkansızlıktan ortaya çıkan satranç tutkusu, neredeyse delilik noktasına eriştiği düşünceleriyle birlikte karakterlerin içine düştüğü buhranlar gün yüzüne çıkar.
İçinde bulundukları gel gitler, huzursuzluklar ve zıtlıklar arasında var olmaya çalışan karakterlere eşlik etmeye hazır mısınız?
Ay Işığı Sokağı
Ay Işığı Sokağı, limana yakın bir sahil kasabasının, her yerinden müzik ve insan seslerinin yükseldiği bir Fransız mahallesi içerisindedir. Burada bozuk balık, yosun ve katran kokusuyla, bir anda yüze vuran serin ve temiz hava birbirine karışır. Bir Fransız sokağında duyduğu Almanca arya, Almanya’ya gidecek gece trenini kaçıran bu gezgin için sokağa girmeye açık bir davettir. Yabancı bir ülkede kendine ait bir şeyler bulan bu adam, bu sesin peşinden giderek aryayı söyleyen kadını bulur. Ardından da bir adamın maruz kaldığı şiddetli hakaret ve nefrete tanık olur. Gördükleriyle kendini dışarı atar ancak nefrete tabi olan bu adam, onunla dertleşmekte ısrarcıdır. Duydukları ve gördükleri karşısında bastıramadığı iç sesi, susturamadığı vicdanı ve umursamazlığı arasında kalan bu gezgine eşlik etmeye hazır mısınız?
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, saplantılı bir aşka düşen bir kadının son ana kadar yaşadıklarını anlattığı, göndereni belli olmayan bir itiraftır. Ünlü romancı R., bir sabah beklemediği bir mektup alır. İçinden bir kadının tutkulu ve bir o kadar da saplantılı aşkı çıkar.
Çocuk yaşından beri aklından bir an bile çıkarmamış, iz bırakabilmek için tüm fırsatları değerlendirmiş, ondan bir hatıra koparabilmek için geleceğini yok etmeye razı bir kadının kaleminden okudukları, bu ünlü romancıyı hayrete düşürür.
Sevdiği adam dışında kim senin varlığını önemsemeyen, aşkın tek taraflı olup olamayacağını, bir aşk için ne kadar fedakarlık yapılabileceğini, aşkın tutkuya dönüşümünü ve saplantının insanı getirebileceği noktaları anlatan bu kadını dinlemeye hazır mısınız?
Bir Kadının Yaşamından 24 Saat
Bir Kadının Yaşamından 24 Saat, görünürde sadece yirmi dört saati içeren ama aslında içinde bir ömür saklayan; aşkı, tutkuyu ve hatta ihaneti barındıran bir öyküdür. Tatil için gidilen bir otelde, bir adamın veryansınlarıyla başlar öykü. Adamın karısı ortadan kaybolmuştur. Başına ne geldiğini ise o anda bilen yoktur. Ancak sonradan anlaşılır ki kadın, genç bir adamla kaçmıştır.
Olayın aydınlanmasıyla birlikte ise çatlak sesler çıkmaya başlar. Kimi kadını korurken kimisi de acımasızca eleştirir. İlk başta sakinlikle olayları dinleyen Bayan C., nihayetinde dayanamaz ve yıllardır içinde sakladığı kendi öyküsünü anlatmak ister. Hayal kırıklıkları, aldanışları ve hatta aldatışları üzerinden yıllar geçse de o an, ilk günkü gibi tazedir hafızasında.Tüm bu anıları ondan dinlemeye hazır mısınız?
Korku
Korku, cezadan daha ağırdır.
Çünkü cezanın getirdikleri bellidir, süresi sınırlıdır. Oysa yakalanma korkusu, belirsiz ve sınırsızdır.
Tıpkı Irene’in yaşadığı gibi. Irene sekiz yıllık evliliğinde, burjuva sınıfının sahip olduğu tüm ayrıcalıklara sahip olmuş ve onları sonuna dek kullanmış bir kadındır. Kocası, çocukları, parası bir noktada ona yetmez ve yeni bir arayış içine girer. Bu arayışlar onu genç bir piyanistin kollarına götürür. Yaşadığı bu gizli kapaklı ilişkinin bir tanığının ortaya çıkması tüm büyüyü bozmaya yeter.
Görünürde her şeye sahip bir kadının yaşadığı tatminsizlik, yaptığı hatalar, hissettiği suçluluk, yaşadığı utanç ve peşini hiç bırakmayan korku içerisindeki sıkışmışlığına, arayışları içerisinde hep çözümsüz kalışına şahit olmaya hazır mısınız?
Olağanüstü Bir Gece
Olağanüstü Bir Gece, rahat ve sorunsuz hayatını sürdürürken yaşama dair tüm isteğini kaybetmiş ve çevresine karşı giderek duyarsızlaşmış seçkin bir burjuvanın hayatındaki dönüştürücü deneyimin hikayesidir.
Baron Friedrich 7 Haziran 1913 gecesi, ruhsal kış uykusundan nihayet uyanır. Bir pazar gününü at yarışlarında geçirirken, ilk kez burjuva kurallarına aykırı davranarak “suç” işler.
Böylece bu psikolojik devrim ile yeniden “hissetmeye” başlar ve aldığı haz ile gerçek benliğinin farkına varır. Aynı günün akşamında yaşadığı, o aklının en ücra köşesinde bile bulunmayan olaylar zinciriyle tam anlamıyla dibe vuracak ve ruhsal aydınlanma dönemine girecektir. Peki ya gerçek bir insan olmanın sırrını bulmaya hazır mısınız?
SHERLOCK HOLMES 10 KİTAP TAKIM
Sherlock Holmes özgün tarzı, keskin zekası ve mantıklı çıkarımlarıyla birlikte en çözülmez görünen vakaları bile çözümleyen, dünyanın en ünlü dedektifidir. Piposu, pötikareli şapkası, büyüteci ve yanında en yakın arkadaşı olan Dr. Watson’la birlikte maceradan maceraya koşarlar.
Arthur Conan Doyle’un yarattığı efsane karakter Sherlock Holmes, ilk kez The Strand dergisinde yayımlanmış ve o günden bugüne dek popülerliğini artırarak devam ettirmiş, tüm zamanların en iyi 100 polisiye kitabı arasındaki yerini almıştır.
Dünyaca ünlü yazar Sir Arthur Conan Doyle’nin eseri Sherlock Holmes’un öyküleri ile on kitaplık büyülü dünyaya kapıları açıyoruz.
SAKAR ŞAKİR 5-SONA KALAN DONA KALIR
Bu selamlaşma işi karizmamı yerle bir edecek! Tibet’in yeniden dünyaya gelen siyah dilli kralı olmadığımı kanıtlamak için bademciklerimi gösterene kadar dilimi uzatmak zorunda mıyım?
Yalnızca papağanların ve tavşanların kafalarını çevirmeden arkalarını görebildiğini sanıyorsanız yanılırsınız. Yarışı kazanmak için arı gibi beş gözünüz de açık olmalı.
YEDİ
Her şeyi bildiğini savunan insanların hiçbir şey bilmediği
bir dünyada yaşıyoruz. Peki siz gerçekten de
her şeyi biliyor musunuz?
Emniyet, parçalanarak ayrı ayrı çöp konteynerlerine atılan
cesedin peşine düşmüştür.
Sorguya çekilmesi gereken kişiler o cesedin
ait olduğu adamın çocuklarıdır.
Ancak cesedin bir parçası ve
çocuklarından biri ortada yoktur.
7 parçaya ayrılmış bir ceset.
7 çöp konteyneri.
7 mektup.
Ve kim olduğu büyük bir merak konusu olan
gözü dönmüş bir katil...
"Vakti geldiğinde bir ses yankılanacak.
Dağlar denizlerle eş olup, insanoğlu ortadan kalkacak.
Vakti geldiğinde aynı ses yeniden duyulacak. Bu kez insanoğlu günahlarının kefaretini ödemek için yeniden ortaya çıkacak.
Vakti geldiğinde o koca terazide günahlar sevaplarla karşılaştırılacak. Günahları ağır basanlar, sevapları ağır basanlara hasetle bakacak.
Vakti geldiğinde cennet ve cehennem dolup taşacak.
İnsanoğlunun dünyası ikiye ayrılacak.
Ve vakti geldiğinde gizlenen her sır, mutlaka açığa çıkacak."
KENDİNE AİT BİR ODA
“İsterseniz kütüphanelere kilit vurun ama zihnimin özgürlüğüne vurabileceğiniz ne bir kilit var ne de bir sürgü, ne de kapatabileceğiniz bir kapı.”
Kendine Ait Bir Oda, Cambridge Üniversitesi’nin 1928 yılında ilk kez kız öğrencilere kapılarını açmasına ilişkin olarak Virginia Woolf’un kolejlerde yaptığı konuşmalardan yola çıkmıştır. Bu klasik eserde Woolf, özgün dilini kullanarak etrafındaki dünyayı derinlemesine inceler. Edebiyat dünyasının özellikle erkekler üzerinde şekillenmesinin sebeplerine değinir.
Feminizmin öncülerinden olarak görülen bu eserde Woolf; Jane Austen, George Eliot ve Brontë kardeşleri anar, Shakespeare’e hayali bir kız kardeş yaratır. Neden edebiyat dünyasında her zaman güce ve şöhrete sahip olanın kadınlar değil de, erkekler olduğu sorusunu sorar. Cevap ise oldukça basittir: Çünkü kadınlar yaratma özgürlüğüne sahip değildir ve bunu kazanabilmek içinse her kadının biraz paraya ve kendine ait bir odaya ihtiyacı vardır.
İNSAN NE İLE YAŞAR
“Biliyorum ki Tanrı, kullarının ayrı ayrı değil, beraberce yaşamalarını istiyor.
Biliyorum ki insanlar sadece kendilerini düşünerek yaşıyor gibi görünseler de aslında onlara hayat veren tek şey ‘sevgi’dir.
Seven insan Tanrı'ya, Tanrı da seven insana yaklaşır. Sevgiyi var eden sadece odur.”
Dünya edebiyatına Savaş ve Barış, Anna Karenina ve
İvan İlyiç’in Ölümü gibi klasik romanları kazandıran
Lev Nikolayeviç Tolstoy, okurları derinden etkileyen oldukça başarılı kısa hikâyeler de kaleme almıştır.
İnsanlara sevmeyi, anlayışlı ve hoşgörülü olmayı, paylaşmayı, sabretmeyi ve sabrın sonunda mutlaka Tanrı tarafından ödüllendirileceği mesajlarını vermiş olduğu İnsan Ne İle Yaşar? defalarca okunabilecek bu hikâyelerden bazılarını içeren bir koleksiyondur.
KORKU
Korku, cezadan daha ağırdır.
Çünkü cezanın getirdikleri bellidir, süresi sınırlıdır. Oysa yakalanma korkusu, belirsiz ve sınırsızdır.
Tıpkı Irene’in yaşadığı gibi.
Irene sekiz yıllık evliliğinde, burjuva sınıfının sahip olduğu tüm ayrıcalıklara sahip olmuş ve onları sonuna dek kullanmış bir kadındır. Kocası, çocukları, parası bir noktada ona yetmez ve yeni bir arayış içine girer. Bu arayışlar onu genç bir piyanistin kollarına götürür. Yaşadığı bu gizli kapaklı ilişkinin bir tanığının ortaya çıkması tüm büyüyü bozmaya yeter. Görünürde her şeye sahip bir kadının yaşadığı tatminsizlik, yaptığı hatalar, hissettiği suçluluk, yaşadığı utanç ve peşini hiç bırakmayan korku içerisindeki sıkışmışlığına, arayışları içerisinde hep çözümsüz kalışına şahit olmaya hazır mısınız?
AY IŞIĞI SOKAĞI
Ay Işığı Sokağı, limana yakın bir sahil kasabasının, her yerinden müzik ve insan seslerinin yükseldiği bir Fransız mahallesi içerisindedir. Burada bozuk balık, yosun ve katran kokusuyla, bir anda yüze vuran serin ve temiz hava birbirine karışır.
Bir Fransız sokağında duyduğu Almanca arya, Almanya’ya gidecek gece trenini kaçıran bu gezgin için sokağa girmeye açık bir davettir. Yabancı bir ülkede kendine ait bir şeyler bulan bu adam, bu sesin peşinden giderek aryayı söyleyen kadını bulur. Ardından da bir adamın maruz kaldığı şiddetli hakaret ve nefrete tanık olur. Gördükleriyle kendini dışarı atar ancak nefrete tabi olan bu adam, onunla dertleşmekte ısrarcıdır.
Duydukları ve gördükleri karşısında bastıramadığı iç sesi, susturamadığı vicdanı ve umursamazlığı arasında kalan bu gezgine eşlik etmeye hazır mısınız?
AMOK KOŞUCUSU
Amok, bir delilik halidir. Eline hançerini alıp sokaklarda koşmak, önüne gelen her şeyi yok etme arzusunu taşımaktır. Ve amok, Hint Adaları’nda doktorluk yapan bir adamın geldiği son noktadır. Ruhsuz, ilgisiz, donuk bir adam bile olsa doktorluk onun için hep bir kırılma noktasıdır ancak bu zengin kadının yardım talebini kabul etmeye yetmez doktorluk etiği. Kadının tavrı önce gururuna dokunmuş, ardından da verdiği karar vicdanına sığmamıştır.
Pişman olmak yeterli gelmemiş, bu yaptığını telafi etmeyi denemiş ancak başaramamıştır. Koşmuş, uzaklaşmayı denemiş ama kendinden kaçmayı başaramamıştır. Ve sonu, elinde bir hançerle koşarken gelmiştir.
Gururu ve vicdanı arasında sıkışıp kalmış bir adamın, verdiği karardan pişmanlığı, bunu telafi etme çabası sırasında takıntı haline getirdiği yardım etme isteğiyle nasıl bir buhranın içine düştüğüne tanık olmaya hazır mısınız?
OLAĞANÜSTÜ BİR GECE
Olağanüstü Bir Gece,rahat ve sorunsuz hayatını sürdürürken yaşama dair tüm isteğini kaybetmiş ve çevresine karşı giderek duyarsızlaşmış seçkin bir burjuvanın hayatındaki dönüştürücü deneyimin hikâyesidir. Baron Friedrich 7 Haziran 1913 gecesi,ruhsal kış uykusundan nihayet uyanır. Bir pazar gününü
at yarışlarında geçirirken, ilk kez burjuva kurallarına aykırı davranarak “suç” işler. Böylece bu psikolojik devrim ile yeniden “hissetmeye” başlar ve aldığı haz ile gerçek benliğinin farkına varır. Aynı günün akşamında yaşadığı, o aklının en ücra köşesinde bile bulunmayan olaylar zinciriyle tam anlamıyla dibe vuracak ve
ruhsal aydınlanma dönemine girecektir.
Peki ya gerçek bir insan olmanın sırrını bulmaya hazır mısınız?
BİLİNMEYEN BİR KADININ MEKTUBU
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu,saplantılı bir aşka düşen bir kadının son ana kadar yaşadıklarını anlattığı, göndereni belli olmayan bir itiraftır.
Ünlü romancı R., bir sabah beklemediği bir mektup alır. İçinden bir kadının tutkulu ve bir o kadar da saplantılı aşkı çıkar. Çocuk yaşından beri aklından
bir an bile çıkarmamış, iz bırakabilmek için tüm fırsatları değerlendirmiş, ondan bir hatıra koparabilmek için geleceğini yok etmeye razı bir kadının kaleminden okudukları, bu ünlü romancıyı hayrete düşürür. Sevdiği adam dışında kimsenin varlığını önemsemeyen, aşkın tek taraflı olup olamayacağını, bir aşk için
ne kadar fedakârlık yapılabileceğini, aşkın tutkuya dönüşümünü ve saplantının insanı getirebileceği noktaları anlatan bu kadını dinlemeye hazır mısınız?
SATRANÇ
Şah, mat, fil, vezir ve diğerleri… İşte Mirko Czentovic’in hayatı tamamen bundan ibaretti. Küçük yaşta anne ve babasını kaybetmiş, iyi yürekli bir rahip tarafından koruma altına alınmıştı. Mirko, yaşıtlarının aksine oldukça içine kapanık ve sakin bir çocuktu. İnsanların onun zekâsından şüphe etmesine sebep olacak kadar tepkisizdi. Satranç taşlarıyla tanıştıktan sonra da bu sessiz çocuktan bir dünya şampiyonu çıktı ortaya.
New York’tan Buenos Aires’e gitmek üzere olan bir yolcu gemisinin güvertesindeki bir grup satranç oyuncusuyla başlar öykü. Milyoner bir adam, gemide bir satranç dünya şampiyonu olduğunu duyar ve ona tek bir el oyun oynamayı teklif eder. Mirko teklifi kabul eder ancak beklenmeyen bir şey gerçekleşir. Davetsiz bir misafir oyuna müdahale eder ve oyunun seyri değişir.
Bu yabancının hapsedildiği hiçlik, bir anda imkânsızlıktan ortaya çıkan satranç tutkusu, neredeyse delilik noktasına eriştiği düşünceleriyle birlikte karakterlerin içine düştüğü buhranlar gün yüzüne çıkar. İçinde bulundukları gelgitler, huzursuzluklar ve zıtlıklar arasında var olmaya çalışan karakterlere
eşlik etmeye hazır mısınız?
BİR KADININ YAŞAMINDAN 24 SAAT
Bir Kadının Yaşamından 24 Saat, görünürde sadece yirmi dört saati içeren ama aslında içinde bir ömür saklayan; aşkı, tutkuyu ve hatta ihaneti barındıran bir öyküdür.
Tatil için gidilen bir otelde, bir adamın veryansınlarıyla başlar öykü. Adamın karısı ortadan kaybolmuştur.
Başına ne geldiğini ise o anda bilen yoktur.
Ancak sonradan anlaşılır ki kadın, genç bir adamla kaçmıştır. Olayın aydınlanmasıyla birlikte ise çatlak sesler çıkmaya başlar. Kimi kadını korurken kimisi de acımasızca eleştirir.
İlk başta sakinlikle olayları dinleyen Bayan C., nihayetinde dayanamaz ve yıllardır içinde sakladığı kendi öyküsünü anlatmak ister. Hayal kırıklıkları, aldanışları ve hatta aldatışları üzerinden yıllar geçse de o an, ilk günkü gibi tazedir hafızasında.
Tüm bu anıları ondan dinlemeye hazır mısınız?
TOMRİS'ÇE
Bu kaçıncı bilemediğin, anlamadığın, görmezlikten gelip,
sağır olduğun haykırışlarımla dolu bir gece.
Bir tepeden denize bakmak gibi seninki.
Ne gerçek rengini görürsün suyun,
ne sıcağını soğuğunu bilirsin ne de içinde barınanları.
Hep o mesafeden baktın bana. Ben de köpürdükçe dalgalandım, dalgalarımla sana doğru ilerledim, yakınlaştım.
İlerlediğim kuvvette, yakınlaştığım yol,
mesafe kadar da kendime geri çekildim her zaman.
Meddücezirmiş seninle aşkın içeriği.
Tutkuyla tutulan bedenlerin, ruh ile esir olmasıdır aşk.
Esirin olmak şerefi ile emrine amadeydim aşk.
SAKAR ŞAKİR 4-YALANCININ MUMU YANMAZ
Benim için hiç fark etmez. Her ortamda
tatilimi eğlenceli hale getirebilirim.
Tabi Şadi ya da Şule yüzünden başım belaya girmemişse ve sakarlığım üzerimde değilse!
Ne yalan söyleyeyim bu konu
uzmanlık alanlarımdan biri değil.
Çünkü benim Pinokyo burnum var.
Yalan söylediğimde burnum kızarıyor.
SAKAR ŞAKİR 3-RÜZGAR EKEN FIRTINA BİÇER
Zaten başıma ne geldiyse bilim adamı olma merakımdan geldi. Bir keresinde elektriğin varlığını arkadaşlarıma kanıtlamak için kedileri birbirine sürterek tüylerini diken diken yapmaya bile çalışmıştım.
Bilim adamı olmak için illa Stephan Hawking gibi Galileo’dan sonra doğup Einstein’ın doğduğu güne kadar çalışmanıza gerek yok. Biraz çılgınlık biraz merak… Fırtına için zamana bırak.
AHMED ARİF-TERKETMEDİ SEVDAN BENİ
Asıl adım Ahmed Önal. Ahmed Arif olarak bilinirim. Yaşamım boyunca hakkı aradım; ezilen ve güçsüzün yanında durdum. Memleketlilerim sömürülmesin, memleketlilerim kullanılmasın, memleketlilerim ölmesin diye konuştum. Eşitlik için yazdım, eşitlik için söyledim, eşitlik için dayak yedim, eşitlik için sövdüm. O günleri görmeyeceğimi
bilsem de birilerine o günleri göstermek için öldüm.
“…Gözlerinden, burnunun üst dudağına düşen fark edilmez incecik gölgesinden öperim canım.
Öperim ömrüm. Yaşşa!..”
“…Daima düşünmekle ve daima da aynı şeyi düşünmekle
insan aşkın bir fikri işgal olduğunu kabul ediyor…”
“…Düşün ki hayatta tek başımayım ve sen istersen hayatıma senden başka hiçbir kimse giremez…”
HERKES ÖLDÜRÜR SEVDİĞİNİ-TUNCEL KURTİZ
“Başka bir yol var mı? Başka bir düşünce, başka
bir hissiyat, başka bir felsefe var mı dünyayı bir bahçe haline getirebilecek? İnsanoğlunun insanca yaşamasını, köleliğin kalkmasını, ırkçılığın kalmamasını öven bir yol var mı?
Bir hayal dünyasında yaşıyorum belki ama ona inanıyorum.
Bir gün gerçekleşecek…”
“Edremit Ortaokulundayım… On beş yaşındayım…
Yıl 1951. Kapatılmış olan Halkevi Kütüphanesi babamın emrinde. Bütün klasikler orada. Tolstoy, Dostoyevski, Zoşçenko okuyorum ki, nasıl okuyorum! Futbol oynuyorum. Koşuyorum. Ve öyküler yazıyorum. Ben, artık
genç öykü yazarı Tuncel Kurtiz’im!”
YILMAZ GÜNEY-ÇİRKİN KRAL
“…Ben kimsenin canını yakmadım,
onlar benim ateş olduğumu bile bile geldiler…”
“Babamı sevmem,” dedikçe anasını daha bir seviyordu belki de… Ne kadar hırçın olursa olsun, ne kadar sert ve bitirim olursa olsun ve şu koca ülke için “Çirkin Kral” namıyla ne kadar ulaşılmaz olursa olsun, anasının dizleri dibinde, kolları altında
kara kuru bir oğlandır, Yılmaz Güney...
“Çocukluğumda portakal yiyemediğim günler olmuştu. Bugün bana Altın Portakal veriyorlar.
Şimdi portakalın altınına sahibim.
Nasıl gurur duymayayım? Çocukken altın portakal değil, bildiğimiz portakalı bile alacak param yoktu…”
AHMET KAYA-KENDİNE İYİ BAK
Öteki olmanın, ayrıksı durmanın, çaresizliğin ve tutunamayanların, “bebeği ağlayanların ve acılara tutunanların” kanayan yaralarını anlattı.
Kadınların, işçilerin, öğrencilerin, çocukların, mahpus damlarında ve dışarıda esaret altında olanların, sevgiyi emek bilenlerin ve bilcümle mağdurların şarkısı, düşsüz bırakılanların düşüydü o.
Herkesin sustuğu bir zamanda, “Başkaldırıyorum!” diyebilendi o.
O, ne kayıp çocuklarını arayan Cumartesi Anneleri’ni yalnız bıraktı ne de İslamcı öğrencilerin başörtüsü mağduriyetine sessiz kaldı. Ne memleketin kibirli ve münevver solcuları onu anladı ne de sağcısı, İslamcısı…
“Ben, klasik bir kadere teslim olmak istemiyor ve öldükten sonra değil, şimdi anlaşılmak istiyorum.”
DELİKANLIM İYİ BAK YILDIZLARA-DENİZ GEZMİŞ
Delikanlım!
İyi bak yıldızlara, onları belki bir daha göremezsin...
Belki bir daha yıldızların ışığında kollarını
ufuklar gibi açıp geremezsin...
Delikanlım! Senin kafanın içi yıldızlı karanlıklar kadar
güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
Yıldızlar ve senin kafan kâinatın en mükemmel şeyidir.
Delikanlım! Sen ki, ya bir köşebaşında
kan sızarak kaşından gebereceksin ya da bir darağacında
can vereceksin. İyi bak yıldızlara, onları göremezsin bir daha.
Delikanlım! Belki beni anladın belki anlamadın. Kesiyorum sözümü.
Sevmek mükemmel iş, delikanlım. Sev bakalım...
Madem ki kafanda ışıklı bir gece var, benden izin sana,
sev sevebildiğin kadar...
Nâzım Hikmet
Baba... O gün senin nizamiyeden yolladığın pusulayı aldım.
Aslında endişelenmen için bir sebep yok. Burada tahmin edemeyeceğin kadar rahatız. Şimdi güneşe de çıkıyoruz. Sekiz arkadaş bir arada kalıyoruz. Yemekler ise çok iyi. Bu nedenden masrafımız çok az oluyor.
Yakında mahkemeye çıkacağız. Ben durumu iyi görüyorum.
Gazetelerde falan yazıldığı gibi değil.
İdam falan verecekleri yok. Ziyaret serbest olunca
sana haber vereceğim.
Anama, ağabeyime ve Hamdi’ye selam...
(Deniz Gezmiş- 28 Haziran 1971/ Mamak)
KUSURSUZ HATALAR
Babam beni sevseydi, her şey bambaşka olabilirdi.
Gözlerim daha umutlu bakabilirdi dünyaya.
İnsanları daha çok sevebilirdim.
Bir erkeği daha şefkatle okşayabilirdim.
Yüzüme yerleşen sert ve donuk ifade, yerini daha sevecen
bir ifadeye bırakırdı. Denizler daha mavi görünür,
gökyüzüne daha sıklıkla bakardım.
Ayaklarımın yere ne kadar sağlam bastığıyla
ilgilendiğim zamanları, çiçek büyütmekle harcardım.
Tek başınalığımın krallığına birini alırken
bu kadar fazla düşünmezdim. Kaç yaşına gelirsem geleyim,
hep eksik hissetmezdim. Ne kadar sevilirsem sevileyim,
göğüs boşluğumdaki açlık hissiyle hep daha fazlasını istemezdim. Babam beni sevseydi eğer, sırtımı ona yaslayıp dinlenebilirdim.
Ölüme koşan atlar gibi durmadan koşarak
harcamazdım hayatımı. Babam beni sevseydi,
belki masal okurdu bana. Belki masallara inanarak büyür ve
kendi masalımı yaratacak gücü bulurdum kendimde.
İşte o zaman, hayatın gerçekleri belki bu kadar acıtmazdı.
Babam beni sevseydi, insanları silerken birkaç defa düşünürdüm. Kimseye eyvallahı olmayan bir edayla, göstermelik bir dik duruşla hayata kafa tutmazdım. Güçlü rolü yaparken,
yanlışlıkla güçlü olmazdım. Babam beni sevseydi,
kendimi sevmek için hayatımın yarısını harcamazdım.
Babam beni sevseydi, her şeye rağmen onun elini tutar
ve onunla iblislerin arasına bile dalardım.
Çünkü babasının sevdiği bir kız çocuğu,
babasının elini en tenha karanlıklarda bile bırakmaz.
SHERLOCK HOLMES-BÖCEK AVCISI
Dr. Watson, mesleğinin henüz başlarındadır ve kendine yeni bir iş arayışı içerisindeyken gazetede bir ilan görür. Bir tıp personeli arıyorlardır, birkaç günlük bir iştir bu ve en önemlisi bu personelin böcek uzmanı olması gerekmektedir. Watson bu iş için biçilmiş kaftandır.
İşe alındığında işvereniyle birlikte, böcek toplama çantasıyla bir yolculuğa çıkar. Ancak gittiği yerde yaşadıklarını son derece garipser. Kendisinden tam olarak ne beklendiğini anlamaya çalışırken gece vakti önce bir ses duyar. Sonrasında odaya elinde çekiçle birinin girdiğini fark eder.
Sherlock Holmes özgün tarzı, keskin zekâsı ve mantıklı çıkarımlarıyla birlikte en çözülmez görünen vakaları bile çözümleyen, dünyanın en ünlü dedektifidir. Piposu, pötikareli şapkası, büyüteci ve yanında en yakın arkadaşı olan Dr. Watson’la birlikte maceradan maceraya koşarlar.
Arthur Conan Doyle’un yarattığı efsane karakter Sherlock Holmes, ilk kez The Strand dergisinde yayımlanmış ve o günden bugüne dek popülerliğini artırarak devam ettirmiş, tüm zamanların en iyi 100 polisiye kitabı arasındaki yerini almıştır.
SHERLOCK HOLMES-KANIT PEŞİNDE
Bir sabah Bayan Morstan kapıdan emin adımlarla içeri girer. Elbisesinin rengi solmuş, sade ve basit bir görünümü olmasına rağmen kendine öz güveni yadsınamaz. Çok uzatmadan konuya girer: Babası kayıptır!
Babası Hint alayında bir subaydır ve yıllık izninde kızını Langham Oteli’ne çağırır. Kızı hevesle otele geldiğinde babasına ulaşamaz. Valizleri odasındayken kendisi kayıptır. Gazeteye ilan verilir, polise başvurulur ancak bir sonuç alınamaz. Bu noktada Sherlock Holmes’tan yardım ister.
Sherlock Holmes özgün tarzı, keskin zekâsı ve mantıklı çıkarımlarıyla birlikte en çözülmez görünen vakaları bile çözümleyen, dünyanın en ünlü dedektifidir. Piposu, pötikareli şapkası, büyüteci ve yanında en yakın arkadaşı olan Dr. Watson’la birlikte maceradan maceraya koşarlar.
Arthur Conan Doyle’un yarattığı efsane karakter Sherlock Holmes, ilk kez The Strand dergisinde yayımlanmış ve o günden bugüne dek popülerliğini artırarak devam ettirmiş, tüm zamanların en iyi 100 polisiye kitabı arasındaki yerini almıştır.
SHERLOCK HOLMES-ÜÇ ÇATILI EV
Dr. Watson, dostu Sherlock Holmes’u üç gündür görmemiştir ve onu ziyareti sırasında odaya neredeyse bir boğa kadar kızgın bir adam girer. Hangisinin Sherlock Holmes olduğunu sorar. Ve ardından tehdit edici bir ses tonuyla peşinde olduğu vakayla ilgilenmemesi gerektiğini, aksi takdirde onu karşısında bulacağını söyler. Adam daha odadan çıkmadan Holmes, bir barın önünde öldürülen Perkins’in ismini söyler ve bu iri yarı adam duyduğu isimle donup kalır. Bu olayla ilgisinin olmadığını söyler ve konuşmanın devamını dinlemek istemez, odayı terk eder.
Sherlock Holmes ve Dr. Watson, öldürülen genç, bu iri yarı adam ve bu tehdidin peşine düşer.
Sherlock Holmes özgün tarzı, keskin zekâsı ve mantıklı çıkarımlarıyla birlikte en çözülmez görünen vakaları bile çözümleyen, dünyanın en ünlü dedektifidir. Piposu, pötikareli şapkası, büyüteci ve yanında en yakın arkadaşı olan Dr. Watson’la birlikte maceradan maceraya koşarlar.
Arthur Conan Doyle’un yarattığı efsane karakter Sherlock Holmes, ilk kez The Strand dergisinde yayımlanmış ve o günden bugüne dek popülerliğini artırarak devam ettirmiş, tüm zamanların en iyi 100 polisiye kitabı arasındaki yerini almıştır.
SHERLOCK HOLMES-ÜÇ ÖĞRENCİNİN HİKAYESİ
O sıralar, Sherlock Holmes eski İngiliz sözleşmeleriyle ilgili yorucu bir çalışma yürütüyordur ancak üniversiteden bir öğretim üyesi ondan yardım ister. Polise başvuramamıştır çünkü işin ucunda tüm okulun itibarını kaybetmesi söz konusudur.
Öğretim üyesi, bir burs için Yunancadan tercüme edilecek bir sınav metni hazırlar. Bir hata olmaması için de tekrar kontrol ederken aklına davetli olduğu çay gelir. Sınav kâğıtlarını odasında bırakır ve kapıyı kilitleyip çıkar. Geri döndüğünde odanın kapısında bir anahtar vardır ve odasındaki tüm evraklar karıştırılmıştır. Sınav süresine de çok az kalmışken ve tüm sorular basılmışken soruların çalınıp çalınmadığından emin olamaz. Sınavı iptal edip etmemesi gerektiğini bilemez, bunu okul yönetimine nasıl açıklayacağını da bilemediğinden Sherlock Holmes’tan yardım ister.
Sherlock Holmes özgün tarzı, keskin zekâsı ve mantıklı çıkarımlarıyla birlikte en çözülmez görünen vakaları bile çözümleyen, dünyanın en ünlü dedektifidir. Piposu, pötikareli şapkası, büyüteci ve yanında en yakın arkadaşı olan Dr. Watson’la birlikte maceradan maceraya koşarlar.
Arthur Conan Doyle’un yarattığı efsane karakter Sherlock Holmes, ilk kez The Strand dergisinde yayımlanmış ve o günden bugüne dek popülerliğini artırarak devam ettirmiş, tüm zamanların en iyi 100 polisiye kitabı arasındaki yerini almıştır.
SHERLOCK HOLMES-BİSİKLETLİ TAKİP
Ünlü dedektif Sherlock Holmes ve Dr. Watson, son dönemlerin en yoğun anlarını yaşıyordur. Uzun yıllardır kamuoyuna yansıyan bütün olaylarda ona başvurulmuş olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak tüm yoğunluklarına rağmen bu uzun boylu, zarif ve prensesler kadar güzel kadının ricasını kıramazlar.
Bayan Violet bir müzik öğretmenidir ve bir evde özel ders vermektedir. Ancak ev sahibinin bir arkadaşından aldığı evlilik teklifiyle sıkıntılı bir süreç başlar. Çünkü zaten bir sevgilisi vardır ve adamı reddeder. Sonrasında da sürekli kullandığı yolda bir gariplik fark eder. Kendisini takip eden bisikletli bir adam vardır. Öncesinde önemsemez ancak bu durum tekrarlandığında endişelenir ve soluğu Sherlock Holmes’un yanında alır.
Sherlock Holmes özgün tarzı, keskin zekâsı ve mantıklı çıkarımlarıyla birlikte en çözülmez görünen vakaları bile çözümleyen, dünyanın en ünlü dedektifidir. Piposu, pötikareli şapkası, büyüteci ve yanında en yakın arkadaşı olan Dr. Watson’la birlikte maceradan maceraya koşarlar.
Arthur Conan Doyle’un yarattığı efsane karakter Sherlock Holmes, ilk kez The Strand dergisinde yayımlanmış ve o günden bugüne dek popülerliğini artırarak devam ettirmiş, tüm zamanların en iyi 100 polisiye kitabı arasındaki yerini almıştır.
SHERLOCK HOLMES-BORSACI KATİBİ
Bir haziran akşamı Sherlock Holmes, Dr. Watson’ın kapısını çalar. Peşine düşmeleri gereken yeni bir olay vardır. Bu kez onlardan yardım isteyen, yakın zamanda işten çıkarılmış olan borsacı kâtibi Bay Pycroft’tır.
Kaldığı pansiyona kendisiyle görüşmek isteyen bir mali danışman kartvizit gönderir. Bu görüşmede Bay Pycroft iyi bir iş teklifi alır ve hemen kabul eder. Ancak iş ortamı beklediği gibi değildir. Küçücük eski bir odada, adlandıramadığı tuhaflıklar yaşanmaktadır. Gerçekleşen olayları çözebilmek içinse yardıma ihtiyacı vardır.
Sherlock Holmes özgün tarzı, keskin zekâsı ve mantıklı çıkarımlarıyla birlikte en çözülmez görünen vakaları bile çözümleyen, dünyanın en ünlü dedektifidir. Piposu, pötikareli şapkası, büyüteci ve yanında en yakın arkadaşı olan Dr. Watson’la birlikte maceradan maceraya koşarlar.
Arthur Conan Doyle’un yarattığı efsane karakter Sherlock Holmes, ilk kez The Strand dergisinde yayımlanmış ve o günden bugüne dek popülerliğini artırarak devam ettirmiş, tüm zamanların en iyi 100 polisiye kitabı arasındaki yerini almıştır.
SHERLOCK HOLMES-GÜMÜŞ ŞİMŞEK
Bir sabah Sherlock Holmes ve Dr. Watson kahvaltı sırasındayken aniden Dartmoor’a gitmeleri gerekir. Wessex Kupası’nın favori atı ortadan kaybolmuş ve terbiyecisi John Straker öldürülmüştür. Olay basına yansımış ancak suçlu ya da suçlular bulunamamıştır.
Olay oldukça karmaşık, alışılmışın dışındadır. Kuzey Dartmoor küçük bir yerdir ve daha önce bu tarz bir vaka yaşanmamıştır. Vaka ile ilgili bir ipucu bulunamayınca hem atın sahibi Albay Ross hem de vakaya bakan Müfettiş Gregory, Sherlock Holmes’tan yardım ister.
Sherlock Holmes özgün tarzı, keskin zekâsı ve mantıklı çıkarımlarıyla birlikte en çözülmez görünen vakaları bile çözümleyen, dünyanın en ünlü dedektifidir. Piposu, pötikareli şapkası, büyüteci ve yanında en yakın arkadaşı olan Dr. Watson’la birlikte maceradan maceraya koşarlar.
Arthur Conan Doyle’un yarattığı efsane karakter Sherlock Holmes, ilk kez The Strand dergisinde yayımlanmış ve o günden bugüne dek popülerliğini artırarak devam ettirmiş, tüm zamanların en iyi 100 polisiye kitabı arasındaki yerini almıştır.
SHERLOCK HOLMES-MAVİ YAKUT
Noel’den iki gün sonra Dr. Watson, arkadaşı Sherlock Holmes’u ziyaret etmeye karar verir. Onu, yeni vakayla ilgili ipuçlarını değerlendirirken bulur ve hemen ona eşlik eder. Dostunun üzerinde durduğu vaka şöyle meydana gelmiştir:
Bay Peterson, bir gece bir kavgaya şahit olur ve kavga sonunda olay yerinde bir şapka ve bir kaz bulur. Kazın ayağında bir isim yazılıdır ancak yörede aynı isimli pek çok insan vardır. O da kazın ve şapkanın sahibini bulması konusunda yardım etmesi için Holmes’un kapısını çalar. İşin ilginç kısmı ise kazın içerisinde bulunan mavi bir yakuttur.
Sherlock Holmes özgün tarzı, keskin zekâsı ve mantıklı çıkarımlarıyla birlikte en çözülmez görünen vakaları bile çözümleyen, dünyanın en ünlü dedektifidir. Piposu, pötikareli şapkası, büyüteci ve yanında en yakın arkadaşı olan Dr. Watson’la birlikte maceradan maceraya koşarlar.
Arthur Conan Doyle’un yarattığı efsane karakter Sherlock Holmes, ilk kez The Strand dergisinde yayımlanmış ve o günden bugüne dek popülerliğini artırarak devam ettirmiş, tüm zamanların en iyi 100 polisiye kitabı arasındaki yerini almıştır.
SHERLOCK HOLMES-BEŞ PORTAKAL ÇEKİRDEĞİ
Fırtınalı bir akşamda Sherlock Holmes’un kapısına iyi giyimli, yirmili yaşlarda bir adam gelir. Adam, amcasına bir mektup geldiğinden ve içinden beş portakal çekirdeği çıktığından bahseder. Ve bu çekirdekler ölüm anlamı taşır, dediğinde, Holmes ve Watson çözülmesi gereken bir olayın daha peşine düşer.
Sherlock Holmes özgün tarzı, keskin zekâsı ve mantıklı çıkarımlarıyla birlikte en çözülmez görünen vakaları bile çözümleyen, dünyanın en ünlü dedektifidir. Piposu, pötikareli şapkası, büyüteci ve yanında en yakın arkadaşı olan Dr. Watson’la birlikte maceradan maceraya koşarlar.
Arthur Conan Doyle’un yarattığı efsane karakter Sherlock Holmes, ilk kez The Strand dergisinde yayımlanmış ve o günden bugüne dek popülerliğini artırarak devam ettirmiş, tüm zamanların en iyi 100 polisiye kitabı arasındaki yerini almıştır.
SHERLOCK HOLMES-KIZIL SAÇLILAR KULÜBÜ
Bir sonbahar mevsiminde Dr. Watson, Sherlock Holmes’u ziyaret eder. Onu kızıl saçlı bir adamla konuşurken görür ve Holmes’un isteğiyle hemen yanlarına oturur. Bu kez dostundan yardım isteyen kızıl saçlı bir rehincidir.
Bay Wilson, gazetede bir iş ilanı görür. İyi bir ücret verilecektir ama tek şart kızıl saçlı olmaktır. Kulübün tek şartı budur. Görüşmeye giden Wilson, işe alınır. İş tanımı da en az ilan kadar ilginçtir. Her gün 4 saat boyunca kulüpte kalacak ve Britannica Ansiklopedisi’nin kopyasını çıkaracaktır. Sekiz hafta boyunca çalışır ancak bir anda kulübü kapatılmış bulur ve aklındaki soru işaretleri yeniden canlanır. İşin sırrını çözmesi için de Holmes’tan yardım ister.
Sherlock Holmes özgün tarzı, keskin zekâsı ve mantıklı çıkarımlarıyla birlikte en çözülmez görünen vakaları bile çözümleyen, dünyanın en ünlü dedektifidir. Piposu, pötikareli şapkası, büyüteci ve yanında en yakın arkadaşı olan Dr. Watson’la birlikte maceradan maceraya koşarlar.
Arthur Conan Doyle’un yarattığı efsane karakter Sherlock Holmes, ilk kez The Strand dergisinde yayımlanmış ve o günden bugüne dek popülerliğini artırarak devam ettirmiş, tüm zamanların en iyi 100 polisiye kitabı arasındaki yerini almıştır.
FİL TYKE OLMAK
Tyke henüz küçücükken ailesinden koparılıp,
sirklerde eğitilmek üzere yuvası olan Afrika’dan kaçırıldı.
Özgürlüğüne ve ailesine çok bağlıydı ama
kaderi onu çok erken esir aldı.
Sevdikleriyle geçirmesi gereken zamanları
sirklerde tutsak olarak tamamladı.
Ona verilen komutları hiçbir zaman dinlemedi.
Dinlemediği için birçok kere dövüldü.
Daha fazla canı yanmasın diye yerlere çöktü.
İnsanlar sadece eğlenmek ve para kazanmak için
bu manzaraları nasıl yaratabildi?
Güzel Tyke daha fazlasını kaldıramadığı için
defalarca sirkten kaçmaya çalıştı. Başaramadı.
Yirmi yaşına geldiğinde öyle bir olay yaşandı ki
Tyke’ı son kere gören herkes,
"Ben size ne yaptım?" diye haykırdığı bakışlarını
yıllar sonra bile asla unutmadı.
BEYNİNİZİ ÖZGÜRLEŞTİRİN
Yıllar önce Darwin evrim teorisini ortaya attığı zaman dünya bilim insanları ile din adamları birbirine girmişti. Günümüzde bile hâlâ aynı tartışmalar sürüp gitmektedir. Bizim işimiz ne bilimi ne de dini sorgulamak, iki olgu da insanlığın vazgeçilmezleri arasındadır. Yalnız kim olursa olsun, ne yaparsa yapsın bir gerçek var ki işleyen organlarımız gelişirken işlemeyen organlarımız günden güne zayıflayıp işlevlerini kaybetmektedir. Bunun için her organımızı eşit oranda kullanalım hatta uzmanlara göre ara sıra sol elimizle yazı yazalım. Böylece beynimiz durağanlıktan çıkıp kendi kendine işlemeye çalışıyormuş. Ben denemedim ama bana ussal geldi.
Şuna inanmaktayım; çalışmayan, hareket etmeyen bünyeler çabuk yaşlanır, kilo alır çabucak aramızdan ayrılırlar. Bunun için çalışmaktan, hareketten, egzersizden hiç vazgeçmeyelim.
Bütün organlarımızı çalıştıralım.