Kuma 2
İdam sehpasında durmuş, boynuma asılı bir iple hayatı sürdürüyorum. Sağ yanıma durmuş bir kadın, sol yanıma konmuş bir başka kadın ve ortalarında kalmış bir adamım. Hangi yana dönsem çaresizlikle kuşatılıyorum. “Benden gittin, bana geri dönecek misin?” diye soruyor sağımdaki kadın. “Bana geldin, benden gitmeyeceksin değil mi?” diye soruyor solumdaki kadın. Hayatımı çepeçevre sarmış iki kadınım! Arkamda asla bırakamadığım iki karım... Ne bir adım geri ne bir adım ileri gidebiliyorum. Hiçbir yere kaçamıyorum. Yanıma tek bir kadını alıp yoluma devam edemiyorum. İki kadın hayatımda, iki kadın kalbimde. Çıkışım yok, yolum yok. Sağım solum kalabalık. Dönüşü yok, çözümü yok. Asıl sorun; sonumuz yok!
Kuma
Bir evliliği ayakta tutan yegâne güç; adamın sevdası, kadının bu sevdaya sarılışıdır. Mutluluğun formülü birbirini sevmekte saklıdır. Bu formülü bozacak günler Eroğlu Konağı’nın kapısını çaldığında içeri buyur edilir. Bebek hasretinin tutulduğu konakta KUMA rüzgârı eserken kaosa doğru sürükleyen fırtınaya iki kadın, bir adam tutulur.
Hayat ters köşeden vurarak bebeği olamayan, yıllarca bu esikliğin acısını pervasızca çeken, hastaneden hastaneye koşan, umut etmekten ve istemekten yorulmayan kadının hayatına kuma gölgesi düşürür.
Karısının bebeği olmadığı her gün, aşkı daha sağlam ayakta dururken adamın duygularını ve aklını yitirecek kâbus gerçekleşir. Kokladığı gülün üstüne bir kır çiçeği yerleşir, bu çiçek tohumunu verir ve sevdaya tutulmuş adamın kalbi ikiye bölünür!
Konağa düğünsüz derneksiz, üzerinde bir gelinlikle kapıdan içeri alınan kadını beklediğinden daha zor bir hayat, beklediğinden daha kötü bir evlilik karşılar. Zorlu sınavlara tabi tutulur, aşk ve sevgi yoksunu bir evlilikte ayakta durmaya çalışır. Kocası tarafından merhamet dilenen kadın halini alır.
Sevda bir kadında, tutku bir kadındayken aynı çatı altında zorlu yaşam sürdürülür. Araf’ta kalmış bir adamın, bu adama bağlı iki kadının yaşamı zorlu serüvenlerle akıbeti belli olmayan sona doğru gider.
Ateş düştüğü yeri yakar, KUMA gelir.
Hasreti kadın dindirir, bebek doğar. Adam ikiye bölünür.
Ve aşkı hangi kadın alacak, sorusu akılları alır.
Ben Ezo! Üzerine kuma gelmiş kadınım.
Şimdi sığındığım limanım, kocamın kalbindeki aşkım.
Ben Şerwan! Bir kadının hayatını kalbine, bir kadının hayatını omzuna alan adamım.
Ben Beritan! Kuma giden kadınım.
Benim tek dünyam, kucağıma aldığım bebeğim.
Kavgam
“Eğer Kavgam’ı ciddiye alıp okusaydık,
II. Dünya Savaşı’nın çıkmasına engel olurduk!”
Winston Churcill
İngiltere Başbakanı
Adolf Hitler, Doğu’nun sosyalizmine, Batı’nın kapitalizmine karşı kendi politik sistemi olan “Nasyonel Sosyalizm”i öne sürmüş ve kendi politik kuramlarını bu kitapta en ince ayrıntılarına kadar anlatmıştır.
Bir süre cezaevinde kalan Hitler, kendi düşüncelerini yaymanın ve etrafında kitleler toplamanın en basit yolunun bir kitap yazmakla olacağını düşünmüş ve dört buçuk yılda kitabını tamamlayarak diktatörlüğü yolunda en büyük adımını atmıştır.
Ona göre I. Dünya Savaşı’nın kaybedilmesinin en büyük nedeni propaganda eksikliği idi. “Kavgam” bu eksiklikten bahsederken aslında, Adolf Hitler’in en büyük propagandasını yapıyordu.
“Tam metin” olarak sizlere sunulmuş bu kitap; bir zamanlar milyonlarca insanın hayatına mal olan bir diktatörün doğuş hikâyesidir.
Kutudaki Son Kibrit Çöpü
Babam beni dinleseydi ve ona her şeyi anlatabilseydim, yazmazdım. Onun için hayal kırıklığıydım. Herkes için hayal kırıklığıydım.
Yalan değil, herkesin takdirini kazanmayı ve beni sevmelerini istedim. Ama hiçbir zaman beni takdir etmeleri ve sevmeleri için de bir şey yapmadım. İnsanların duymak istedikleri sözleri onlara söyleyebilecek kadar yetenekliyim ama insanlara umut verip, sonra da o umutları kıracak kadar cesur değilim. Hayat ban asla yalan söylemedi. Asıl yalanı ben, kendi kendime söyledim. Neresinden bakarsanız bakın, bu benim hayatım. Tutanın elinde kalan…
Kutudaki Son Kibrit Çöpü, ziyan olmuş çocukluğum ve gençliğim için bir ağıt… Kiminin yakmaya kıyamayıp akladığı, kiminse yakmaya değer bulmayıp görmezden geldiği. Alev alınca boş yere yanıp tükendim mi? Yoksa kendimle beraber her şeyi yakıp gül mü ettim?
Neyse, konumuz bu değil…
Hadi başlayalım…
Tüm Yollarım Sana Çıkıyor
Bir kadının, 'Hayat bu yolu yürümemi ve tercihlerimi sorgulamamı istedi. Yürüdüm, sorular sordum, düşündüm, öğrendim, büyüdüm, değiştim. Sevmenin ve sevilmenin ne olduğunu, şu hayattaki en önemli şeyin sevgi olduğunu, doğruyu kendim düşünüp sorgulayarak bulmam gerektiğini öğrendim. Ondan önce kendimi mutlu sanırdım. Bir süs havuzuna bırakılmış kuğu gibi nerede olduğumu, niye burada olduğumu sorgulamadan, öğretildiği gibi hep aynı yerde yüzer dururdum. Sebepsiz, amaçsız, şuursuz bir şekilde öğretilen hayatın tekrarında sıkışıp kalmışlığımın farkında bile değildim. Bana takılan at gözlüğümü, tatminkârlığımla sıvayıp, tozpembeye boyamıştım. Herkesin gözünü kör eden aşk benim gözümü açınca, ilk iş o gözlüğü çıkardım. Önce gözlerim kamaştı ama çabuk alıştım. Ayağıma dikenler battı elbet, yoruldum da bu yolda. Ama vazgeçmedim. Ben sevmeyi ve yaşadığım duygular için hayata teşekkür etmeyi seçtim.
Ben onunla bir hayali yaşıyorum sanmıştım.
Rüyadayım sanmıştım.
Meğer o benim uyanışımmış.
Sonradan öğrendim,' dediği, Derin ve Deniz'in anne, baba, eş, evlat, kadın, erkek, tüm sıfatlarından soyunup üzerlerine aşkı giyerek, eğri bir gemiyle çıktıkları seferin düşündüren, sorgulatan hikâyesi...
Aşkın Özgür Hali
Aşk nedir?
Cinsiyete göre değişir mi? Mesafelere yenik düşer mi? Dedikleri gibi aşk acı verir, aşkı yaşaması çılgınlık mıdır? Peki ya aşkın ölümsüz olduğu hurafe midir? Annem, ‘Âşık olursan üzülürsün,’ derdi.
Anneler her zaman haklı mıdır?
Sahi, unuttum asıl soruyu sormayı. ‘Aşk’ var mıdır?
Kimi korkar olmuş aşktan, kimi dört elle sarılmış ona. Kimi onun varlığına inanmıyorken kimi de onsuz yaşayamıyor. Bazıları kendini aşkla buluyor, bazıları da kendini aşkta kaybediyor. Ne büyük çelişki, aklım almıyor!
Ah, şu sonu gelmeyen aşk tarifleri ve soruları!
Bıraktım hepsini bir kenara çünkü anladım ki önce yaşamak lazımdı. Soruların cevabını kendim bulmalı, kendimi kendim tanımlamalıydım. Soruları tek tek cevapladım kimseye sormadan, kopya çekmeden ve hiç tereddüt etmeden. Bilmiyorum bu sınavdan geçtim mi, kaldım mı?
Ona da siz karar verin, olur mu?
Ulan
Kaybetmişlere değil de hiç kazanamamışlara, susturulmuşlara değil de konuşması için fırsat verilmemişlere. İçinde bir yerlerde yangınlar, uçurumlar, depremler, çığlar ve çığlıklar barındıranlara. Savaşın ortasında cephanesi tükenmişlere. Birilerinin görmezden geldiği şeyler için ciğerlerini çürütenlere. İhanetlerin, kavgaların, çıkarların, samimiyetsizliklerin arasından sıyrıldığı her gecenin sabahında kafasını gökyüzüne kaldırıp "YETER ULAN!" diye bağırmak isteyenler için, bağırmak isteyenler adına YETER ULAN!
Efnan
Bu kez "Nereye giderse gitsin, sonunda kendine dönüyor insan" diye çıktık yola. Hani "Bütün yollar sana çıkıyor" diyorlar ya; aslında bütün yollar kendimize çıkıyor önünde sonunda... Çünkü sığmadık, sığamadık ya da sığdırmadılar. Belki de en çok sığdırmadılar, bilmiyorum bunu.
Ömür dediğimiz ve içinde yaşadığımız çember gitgide daralıyor. Çember daraldıkça da biz telaşa kapılıyoruz. Daha ne kadar yaşayacağımız bir muallak ve yaşanacak şeylerin sırası uzarken çoğuna dokunamıyoruz bile. Bir uhde olarak kalıyor. Nasıl böyle rahat ve hiçbir şey olmamış gibi yaşadıklarını izleyip iç çekiyoruz yalnızca... Bir şeylere ya hiç başlayamamış yahut başladığımız şeyler yarıda kalmışken, başka nereye gidebilirdik kendimizin dışında? Korkmadık ama korktular. Gittik yanlarına ama gelemediler. Duramadılar bile hatta... Ama bazılarımız geçmişe takılıp kaldı çoğu zaman. Unutamadık unutulduğumuzu.
Efnan'da, geçmişini unutamayan bir adam var. Onu her şeye rağmen yaşatan ve bir bedel ödeyen... Unutamayanların, gidemeyenlerin, acele edenlerin, kırılıp da ses etmeyenlerin, her şeye rağmen yine de pişman olmayanların adına söylüyorum:
Yaşadık bitti değil; bende başlattığını, başkasında tamamladın.
Ömür Yarım
Nasılsa
Bana aşık,
Nasılsa
Beni çok seviyor diye düşünme.
Kızlar;
Sabahın köründe
Onca emekle yaptığı makyajı
Akşam olduğunda
Bir çırpıda silip atabiliyor.
Sen de kim oluyorsun ki?
Bir Gürültü Anında
Hastayım dediğinde , kıyamam, kendine dikkat olur mu, ötesine geçemeyen kısa mesaj budalaları... Artık havalar soğudu, sıkı giyin bak, diyen yapmacık ağızları, dişleriyle birlikte asıyorum tutumsuz davranışlar vestiyerine...
Gelemeyecek kadar meşgul olan sevgililerin rol icabı kısa mesajla verdikleri o unutulmaz sadakat sözleri! Defolun gidin… Sonra, hastayım, dediğinde bir kadın, aklına neyin var demekten önce regl olma ihtimalini birinci plana koyup işimiz haftaya kaldı planlarını yapan cinsellik kuklaları… Demişler ki dünya kadar malınız olacağına fındık kadar - yok, küfür yok- yüreğiniz olsun diyecektim...
Köpeğinizi gezdirir gibi elini tutup gezdirdiğiniz ve beni seviyor, ne dersem yapar dediğiniz adamlar bir haftada kıvama gelir ya da iki birayla dediğiniz kadınlar ilk günden oldukça yol kat edip samimiyetin dibine inenler ve siz, hepiniz... Aynı telefondan aynı mesajları kaç farklı numaraya gönderdiniz kim bilir, kaç kılığa girdiniz, kaç kez şekil değiştirdiniz? Boş verin, nasıl olsa kimse bilmiyor...
Sen Kırıkları
“Gidecek” insanlarla
“Gelecek”ten bahsettik.
Böyle başladı her şey.
Delirttiler bizi.
Kimi uykuya verdi kendini, kimi alkole, kimi aptallığına. Ama hep aynı acıyı dert edinmişlerdi. Hep aynı acıydı ortak noktaları. Bazen öyle birisi koyuyor ki bu noktayı, o noktadan sonra bütün cümleler tutarsızca devriliveriyor.
Ve bu cümlenin elinden tutsan, sen de devriliyorsun.
Bu yüzden hep
ortak noktalarımız
değil,
ortak virgüllerimiz
olsun istemiştim.
Bilirsin ki,
noktalar
pek meraklıdır bitirmeye…
Kadınımın Şarkısı
Oldukça gizemli ve duygularını saklayan bir kadın olan Sea’nin yolu dünyaca ünlü Rock yıldızı Robert Peters ile kesişir. Robert ondan etkilenmeye başladığını keşfettiğindeyse işler sarpa sarar. Çünkü Sea’nin uzun yıllardır süren bir ilişkisi vardır. Robert, kelimelere dökmese de ona karşı boş olmadığını gösteren kadının her günün sonunda sevgilisinin kollarına gittiğini bilerek yaşamaya çalışır.
“Neden benimlesin? Ya da soruyu yanlış soruyorum; Neden onunlasın? Ayrıl ondan ve benimle ol. Beni sevdiğini biliyorum.”
Sea onun düşündüğü gibi basit seçimler yapma lüksü olan bir kadın mıydı? Yoksa verdiği kompleks kararların ardında başka bir sebep mi vardı? Robert, onun geçmişinde yatan sırrı çözebilecek miydi? Amerika’da başlayıp, Avrupa’da devam eden hatta Türkiye’ye uzanan bir masal…
“Sizi ağlatmak için ne yaptı?” “Beni, beni sevdiğine inandırdı.”
Altı
Altı yaşında tüm hayatını alt üst edebilecek ne yaşar ki bir kız çocuğu? Tüm senaryo değişmiştir, kendine zarar verir, şehri terk eder. Asıl terk etmek istediği kendisidir oysa.
Hırslı kadınların, zorlu hikayeleri vardır. Hayattan ve erkeklerden intikam almak en zorlusudur.
Bir kadının intikamı samurayların kılıcından da keskindir...
Hiç unutmaz, acıyarak acıtır...
BULMACALARLA DİYANET YETERLİLİK SINAVINA HAZIRLIK SORU BANKASI
YURTDISINDA GÖREVLENDİRİLECEK DİN GÖREVLİLERİ SEÇİMİ SINAVI
STAJYER VAİZ SINAVI
MÜFTÜLÜK
ŞEF
UZMANLIK YÜKSELME SINAVLARI
İMAM HATİP VE MÜEZZİN KAYYIMLIK YETERLİLİK SINAVI
STAJYERKURAN KURSU ÖĞRETMENLERİ SINAVI
KURAN KURSU ÖĞRETMENLERİ UNVAN DEĞİŞİKLİĞİ SINAVI
EĞİTİM MERKEZLERİ İHTİSAS KURSU SINAVLARI
DİB VE MÜFTÜLÜKLERİN YAPTIGI MÜLAKATLAR HAC SINAVI
Bulmacalarla İslâm
BU KİTAP İLE TÜM İSLAMİ KAVRAMLARI ÖĞRENECEKSİNİZ.
YGS-LYS SINAVLARINA HAZIRLIKTA YARDIMCI
SİYER: 35 BULMACA
TEMEL DİNİ BİLGİLER:28 BULMACA
KELAM:17 BULMACA
FIKIH:21 BULMACA
TECVİD:10 BULMACA
KARMA 65 BULMACA
Ya Olduğun Gibi Görün Ya Göründüğün Gibi Ol
Can konağını aramadıysan,cansın;
Bir lokma ekmek arıyorsan ekmeksin,
Bir damla su arıyorsan susun,
Zulmün peşindeysen zalimsin,
Aşkı arıyorsan aşıksın,
Gönlün neye kapılmışsa O'sun SEN.
Sevgide güneş gibi ol
Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol
Hataları örtmede gece gibi ol
Tevazuda toprak gibi ol
Öfkede ölü gibi ol
Her ne olursan ol
Ya olduğu gibi görün
Yagöründüğün gibi ol
Hz. Mevlâna
Yüreğime Cemre Düştü
En yürekten edilen tek duadır aşk. Ney sesinin çığlığında açığa çıkar bazen, bazende Allah yoluna düşmek için bir bahanedir aşk.
Aşk kendini sevilende kaybetmek onda yok olmaktır.Bazen yüreklerde boynu bükük bir kardelen, bazen de tennurede bir derinliktir aşk.Esrarı hiç bitmez aşkın bazen İstanbul yeniden fethedilir yüreklerde,bazen kadere inat kurulan tek hayaldir aşk.Bazense gökkuşağının turkuaz rengidir; bazense ulaşılamaz bir gerçek.
Aslında edebinden kırık dökük cam parçalarına dönüşmektir aşk.Gülen gözlerde gizli hüznü görmektir,belkide ama şaire dönüşmektir gerçekte ; Fuzuli’yi hatmetmek,Leyla’nın yüreğinde dile gelmesi demektir.Bazen deli deseler de ruhunu teslim etmeden vazgeçmemektir aşk.Bazen yazılmamış bir kağıt, açılmamış bir kurşun kalem, silemediğin bir kelamdır aşk.
Kısacası nedir aşk; insan doğmak,insan olmak,insan kalmaktır.Aynı rüyayı görmek aynı tele dokunabilmektir AŞK.
İnsanların Dünyası
Uçak, bir araçtır tıpkı diğerleri gibi. Bu araçlar
bize dünyanın gerçek yüzünü buldurur. Amaç
bilinmeyeni bilinir kılmak ve bu yolda vazgeçmemektir.
Bilinmeyen şeyler insanları korkuya itse de bir kez denendiğinde,
o artık bilinmeyen olmaktan çıkacaktır. İnsanı kurtaran ise bir
adım atmaktır. Sonra bir adım daha… bir adım daha…
Farklı şehirler, farklı zorluklarla mücadele etmek zorunda kalan ama
hiç yılmayan, vazgeçmeden devam eden posta uçağı pilotları onlar.
Bu yolculuklarda kendilerini bulmaları, aile ve dostluk
ilişkilerini daha net kavramaları üzerine yazılmış,
şiirsel bir dil ve başarılı bir kurgunun adı
İnsanların Dünyası.
Savaş Pilotu
II. Dünya Savaşı’ndayken, Fransızlar için geçen
en zor günlerden birinde havalanmak zorunda kalan
bir grup savaş pilotunun, savaşın her daim kaybedeninin
insan olduğunu keşfetmesinin öyküsü Savaş Pilotu.
Savaşın anlamsızlığının, ölümle burun buruna yaşamanın,
umutsuzluğun ve buna rağmen vazgeçmeyişin işlediği ve
bir anlamda Exupery’nin dış dünyandan çok iç dünyasını
yansıttığı, otobiyografi tadında unutulmaz bir eser.
Gece Uçuşu
Gece koyu bir duman gibi yükseliyor, ovalarla vadiler
birbirinden ayırt edilmiyordu. Köy yavaş yavaş bir ışık kümesi
halini alıyordu. Üç pilot, aldıkları yüklerini götürmek üzere
havalanmışlardı ancak bir tanesi hedefe varamamıştı…
Bir gecede yaşanan bu ölüm kalım mücadelesini, insanın doğayla olan
savaşını, amaca ulaşmak için gösterdiği çabayı, iradesini,
cesaretini ve sorumluluğunu yerine getirebilmek için
yaptıklarını anlatan, gerçek tadında, usta işi bir eser
Gece Uçuşu.
Küçük Prens
Çizdiği aslında küçük bir boa yılanıydı ama
hiçbir büyük bunu anlamamıştı. ‘’Bu bir şapka,’’ demiş,
ardından dikkatlerini başka bir noktaya çevirmişlerdi. O zaman
anlamıştı Küçük Prens, büyüklerle kendisinin farklı dünyalarda
yaşadığını. O gün artık çizim yapmaktan vazgeçmiş ve
kendine arkadaş olarak da yalnızlığı seçmişti.
Ta ki Sahra Çölü’ne düşen pilotla karşılaşana dek!
Kendini dünyadan soyutlayan Küçük Prens’in insanların hatalarını,
bencilliklerini, aptallıklarını ve yaşama sevinçlerini nasıl kaybettiklerini
analiz ettiği, yalnız çocuklara değil, her yaştan okura
hitap eden ve neredeyse tüm dünya dillerine çevrilen,
milyonlarca insanın okuduğu başyapıt
Küçük Prens…
Yokluğun Yoksulluktu
Sevsen iyi edersin ! Kaldırımlara görev mi verdin sen ? Ben geçerken adını fısıldıyorlar. Kimse süpürmemiş yerden izini. Koşar adım gidişini görebiliyorum. Arkana bile dönmeyişini… Caddeler nasılda hıçkırıklara boğulmuştu. İşte o günden sonra bir daha hiç geçmedim oralardan. Cesaretim yoktu belki. Dinlediğim her şarkı bizi anlatıyor sanki. Okuduğum şiirler bize yazılmış gibi. Belki yanımda yoksun ama her gün en az 10 kere Bir şarkıda yada bir şiirde karşılaşıyoruz seninle… Kurduğum her hayalde birlikteydik. Her gece aynı yastıkta can vermişiz gibi Birlikte yaşamayı becerememişken hem de… Beni sevsen iyi edersin adam! Sana beddua dolu satırlar yazmak istemem. Sana edebileceğim tek duadır ; "Allah ömrünü ömrüme yazsın."
Senden Yâdigar
Güven eksikliğinden yıkılan hayallerimiz var bizim. Yeni bir yola çıkmaya cesaret edemediğimiz maskeli yüzler. Şimdiki insanlar hep karakter yetersizliği, yeni tanışılan bir başkasının eskidiydi. Ya kıymet bilemedi ya da kıymeti bilinmedi diye gitti.
Herkes aynı değil, bırak geçmişle yaşamayı. Sadece bir şans ver kalbine, ne kaybedeceksin ki. Acıları mesken edinen kalbin mi incinecek, daha ne kadar incinebilecek?
Hep acı çekmek için yaratılmış olamayız. Unutma! Herkes aynı değil, bu yüzden kimse göründüğü gibi değil. Sadece bakma, gör istiyorum. Sevgiye inanmayan kalbine, aşkı öğretmek istiyorum.
Pompa Teorisi
Arkadaşlar bu kitabı mahalle baskısı yapan amca, teyze ve küçük esnafın yakınlarına bırakın sonra gerisini kitap halleder…
Buradaki pompa kelimesi, pompanın argodaki anlamı olan sevişmek anlamında bir kelime olmayıp kalbin pompaladığı kan manasındadır. Dışarıdan bakıldığında bir seks kitabı gibi görünse de kapağını çevirip okumaya başladığınızda, durumun böyle olmadığını anlamanız uzun sürmeyecektir. Yeri geldiğinde gülmekten gözünüzden yaş getirecek, yeri geldiğinde ise sizi uzun uzun düşündürecektir.
Ön yargıların ne kadar kötü bir şey olduğunu sayfalar akarken bir daha göreceksiniz ve önce 'fikirlerin sevişmesi' sözünün ne anlama geldiğini anlayacaksınız. Bununla birlikte, son sayfayı okuyup da kitabı kapattığınızda artık ilişkilerinizdeki siz, 'eski siz' olmayacaksınız.
Hadi o zaman, gelin! İlişkilerinizi daha doğru yaşamak, doğru insanı bulmak ve buna minik bir adımla başlamak istiyorsanız, o minnoş adım şu an tam da elinizde…
Sebepsiz
- Kaç balona bağlasam kaldırır acaba hayallerimi bu dünya?!
- Kaç kilo çeker acaba hayal kırıklıklarımın tümü?!
- Kaç şişe daha gözyaşı doldurtur acaba bana bu hayat?!
- Kaç kere daha kanser hücreleri gibi sarar tüm bedenimi hüzün ve yalnızlık?!
- Kaç kişi daha, tam damarlarıma yaşama sevinci enjekte edecekken, enjektörü alıp elim sende oynayacak?!
- Kaç dostum daha, ben ağlarken gülmeye devam edecek?!
- Kaç kadın daha, öncekilerden intikam alıp rahatlarmışçasına duygularıma tecavüz etmeye devam edecek?!
- Kaç defa daha, yaşadığım sorunların neticesinde varacağım, "Sen haklıymışsın be baba…" sonucuna ve bunu anca seni kaybettikten sonra anlayabilmenin neden olduğu pişmanlığın altında ezilmeye devam edeceğim?!
- Kaç insan daha hatırlatacak bana, hangi insani duygularla ısıtılmaya çalışılırsa çalışılsın insanoğlunun sütünün çiğ olduğunu ve hep çiğ kalacağını?!
- Kaç kişiyi daha kandıracağız sözde kandırılmanın acısıyla?!
- Kaç duygu yoksunu sevişme daha yaşayacağız tenimizin o hiç dinmeyen harını söndürmeye çalışmak için?!
- Kaç, "Yenildik ama adamlığımızı kaybetmedik!" yalanı daha söyleyeceğiz kendimize ve sevdiklerimize?!
Allah'ım neden benim bu kadar çok sorum ve hepsinin tek bir cevabı var?! Ve ben ne zaman bu soruları sormaktan vazgeçip, pişmanlık duymadan hayatı yaşayacağım?!
O bilindik ses bir kez daha tekrarladı:
"Kendini kandırmaktan vazgeçtiğin zaman!..."
Zifiri Yalnızlık
Sen bilmezsin ama içim siyahın en koyu renklerini barındırıyor bu günlerde. Çocukluğum gülüşlerim can çekişiyor içimde. Nasılda yorgunum sana olan anılarımdan. Hayallerim bile dizlerimin üzerinde… Asıl ölüm buydu galiba bir zamanlar ölesiye sevdiğim insanın şimdilerde öylesine sıradan bir insan gibi anılması. Hatta bazen hatırlayamazsın bile. Yok gibi hiç olmamış gibi. Oysa ona duyduğum sevgi kendimi hiç düşünmeden insanlara kalabalıklara aldırmadan ona feda edebilirdim benliğimi. Ve sen sevgilim aynı sözlerle herkesi sevemezsin. Bilindiklerden biraz uzak ama mavi bir bulutun peşinden ,ben artık bu kendi terk ediyorum. Sana hoşcakal adını veriyorum eskide kalan ama hiç eskimeyecek olan dilden dile gezecek hoşcakal.
Ateşbaz
Biz ateşin cezbi ile pervanenin aczi kadardık derviş. Sen gel dersen eğer,ben kendimde kalamazdım. Bundandı ateşbazlığım. Yaradılış vaktine dayanan bir hasretlik vardı aramızda. Değilse adını, adını adımın geçtiği cümleye böyle çok yakıştırmazdım.
Yüreğimdeki bütün gurbetleri alıp senin vuslatına sığındım . Resimlerime karıştı hecelerin. Ben,aşkın resmini çizecek kadar ustaydım ama yazıcısı sendin bu hikayenin. Çizdiklerimi, senin harflerinle anlattım. Ve vallahi nehir olsam denize böylesine güzel karışmazdım .Sen bende yıllardır bulamadığın kayıp vatanının kokusunu almıştın , ben sende gurbetin…
Dilime gelip gelip sustuğum sırlarım şahit , ben sana baktığımda ,dünyanın hiç kimseye ait olmadığını anladım.
Fotoğraf
Sıradan, sorunsuz ve mutlu bir hayata sahip olan Eylem'in, eski sevgilisi Gökhan'dan kurtulabilmek için tek bir şansı vardı! Planını harekete geçirip eyleme başladığında, hedef aldığı adamın başına neler açacağından habersizdi.
Şirketinin geleceği için atacağı imzayı bekleyen Tolga'nın tüm planları, zamansız çekilen bir fotoğraf karesiyle altüst olmuştu. Bu işten kurtulmanın bir yolunu ararken, onu günah keçisi durumuna düşüren kadını planlarına dâhil etme kararı aldı.
Tesadüflerin ve çıkmaz yolların bir araya getirdiği iki insan, çekilen tek bir fotoğrafın başlarına açtığı sorunları çözmeye çalışırken, birbirlerinden uzak kalmayı ve aşktan kaçmayı başarabilecekler midir?
Bir Adım Sonrası Ayrılık
Zengin de olabilirsiniz, fakir de. Güzel de olabilirsiniz çirkin de. Ama aşk tüm bunların dışındadır. Bir anda gelir, bir tesadüfle... Bazen yolda gördüğünüz bir tabela ya da kırmızı bir ışık hayatınızı değiştirir. Hayat bir önceki sizden bambaşka bir 'siz' yaratır.
Benim hikâyem tam da bu noktada başlıyor. Kırmızı ışıkta beklerken gördüğüm bir çift gamzeyle. Gülüşünü gördüğüm anda ona âşık olmam kaçınılmazdı. Adı, boyu, yaşı... Hiçbiri aklıma gelmedi, benim için güldüğünü görmek istediğimden başka. Artık benim için gelecek, adını bile bilmediğim bir kızdan ibaretti. Onu seviyordum ama tanımıyordum. Görüyordum ama konuşamıyordum. Her bulduğumda ise yeniden kaybediyordum.
Kaderin karşıma çıkardığı tüm sorunların aksine ya hayatımın aşkını kazanacaktım ya da korkularımın arkasına sığınıp yaşayabileceğim en büyük aşkı kaybedecektim. Ama biliyordum ki kendi çizdiği yolda, kendi adımlarıyla ilerlerdi aşk. Soru işaretlerinin arasından sıyrılan tek 'nokta' vardı ve o da onu sevdiğimi söylediğimden sonra konulandı. Onu seviyordum, nokta.
Çünkü sevgi varsa onun için savaşmak kaçınılmazdı. Bu savaştaki tek kural ise geçmişteki artılar, gelecekte işe yaramazlar!
Beklentiler Üzer
Ne kadar gün gelmediysen,
O kadar gün yanığım var ellerimin üzerinde.
Ne kadar gün başkasıyla güldüysen,
O kadar gün somurtmuşluğum.
Ne kadar gün ağladıysan,
O kadar gün ölmüşlüğüm var.
Ne kadar sevmediysen,
O kadar sevmişliğim, köpek olmuşluğum var kapında bu ayazda!
Ne kadar yalanın varsa,
O kadar kanmışlığım var…
Ne kadar neşeliysen o kadar şiirim.
Sen bu işe ne dersin bilmem ama benim bu hayatta çok kaybetmişliğim var.
Ayrılık Yolcusu Kalmasın
Sonra bir şeyler oldu, yer yarıldı içine girdim. Gök ağardı ben yaşardım. Yeni doğan bebekler kız-erkek ayrımı yapmaksızın öldüler anne sütünden kesilerek. Tüm zenciler intihar etti. Tüm şairler ellerinden vuruldu. Tüm şarkıcılar lâl oldu. Ve sen gittin, ben yalnız kaldım.
"Kağıt Gemilerden bir filo kurmaktır yazmak… Gözünüzün önünde sular yutarken bıraktığınız gemiyi, Siz yenisini yapmaktasınızdır; yüreğinizde bir öncekinin hüznü ve elinizde katladığınız kağıdın umudu… Aykut Cansız, ustalıkla yaptığı bir kağıt gemi daha bırakıyor dalgakıranı olmayan bu denize… Lirizm dolu bir kağıt gemi… Mavizi bol olsun!"
-Sunay Akın-
Kime Dokunduysan Ona Git
Aşk bir gülüşüne ömrünü sermektir, sevdiğin adamın önüne. Ben onun dudak kenarlarında oluşan çukurda ölmeyi isteyecek kadar çok sevdim. Bakışlarından ne söyleyeceğini çok iyi biliyordum, böylesine doğru tanımıştım onu. Yanımda olduğunda kalp atışlarını bile duyardım, yakınımda olmasına gerek yoktu hissetmek için yüreğini. Geleceğime verebileceğim en güzel armağandı o. Sonra emin adımlarla yürüdüğümüz, evliliğe giden yolumuzun önü kesildi. Paris aşkımızı kenetler diye düşünürken acı sonumuzu yazdı. O kısacık sürede biriken bütün ışıklarım söndü, içimde doğmaya yüz tutmuş bütün kelebeklerim kozalarında öldü. Gözümde biriken bütün yaşlarım aşağı düştü. İçimde yaşadığım acılara ortak etmedim onu, edemedim. İçimin yangınlarına atmaya bile kıyamazdım saçının bir telini. Aldığım güzel habere bile sevinemeyecek kadar soğuktu içim, insan canından da çok sever miydi bir başka birini? Hayatımı, geleceğimi, ömrümü teslim etmeye hazırlandığım adamın ihanetiyle aklımın iplerini salıverdim. Önce umutlarımı sonra hayallerimi hiç çekinmeden asıverdim.
Rögar Kelebeği
Hasta olduğumu anladığımda bunu kimsenin bilmemesi gerektiğini, kimseye söylememem gerektiğini, gülmemim şart olduğunu, normal davranmaya çalışmam gerektiğini... Kazıdım kafama. Bir şeyler daha; saksıdaki çiçek su ister, pencere kenarına ufaltılmış ekmek taneleri bırakmalıyım, yolda arabası bozulan adama yardımcı olmalıyım, çocuklara şeker vermeliyim, yere çöp atmamalıyım, insanları kırmamalıyım ve elimin yetiştiği her yere yardım etmeliyim. Ki; Hastalığım beni yarı yolda bıraktığında, yani öldüğümde küçük bir kuş bile arkamdan güzelce ötsün. Hepsi bu. Hepsi bu değil tabii ki, uzatıyorum acılarımı. Kim tutar kanatlarımdan?"
Kafkas İmam
Yorgun bir ülkenin yorgun ama yürekli insanlarıydı onlar. Toros Dağları eteğinde, gelecek günler ve konuklardan habersiz bir hayat sürüyorlardı. Ansızın köylerine gelen bir yabancının neyin habercisi olduğunun farkında değillerdi.
Bu yabancı misafiri aralarına kabullenmeleri uzun sürmediğinde ise kendi kaderlerini kendileri belirlemişlerdi. Topraklarından uzaklarda yaşamak zorundaydı Yüzbaşı Vorontsov. Askeri üniformasını ne zaman giydiğini hatırlayamayacağı kadar uzun bir süre geçirmişti yurdundan uzakta. Bir an önce ülkesine ve hak ettiği zafere ulaşmak istiyordu ve bunun için atması gereken son bir adımı kalmıştı.
Toroslar'ın eteklerinden Erzurum'a, Batum'dan Sibirya'ya kadar uzanan bir tarihi kurgu romanı Kafkas İmam. Savaşın sadece cephede kazanılmayacağının da bir örneği.
İlk Acım Değilsin
Sen bana geç kaldın.
Çünkü;ilk başkası için ağladım ben.
İlk başkası vurdu sırtımdan.
İlk başkası yalan söyledi bana
İlk başkası gitti benden
İlk başkası hayallerimle oynadı
İlk başkası öldürdü beni
İlk başkası sevdiğini söyledi
Sonrada sevmediğini
Hatta daha sonra neden sevemediğini
Çok geç kaldın bana
İlk Acım Değilsin Yani